BİZ V

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hayattaki küçük mutluluklar


+9
optimus prime
mercimek
LigoriN
KOLA
muharrempasha
gurbetci
sebimu
ßuRocK CaN
Çağatay
13 posters

    Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6692
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından Çağatay Perş. Ocak 08 2009, 09:24

    mercimek demiş ki:Bu konuyla ılgılı merak ettıgım bısey var aydınlatırsanız sevınırım bu kablosuz verı aktarımında radyasyonla ılgılı her hangı bır konuya degınılmısmı kı gunumuzde bu dusunduklerını yapsalar o evde ınsan omru ancak 5 yıl olur heralde... Question Question Question

    Daha cep telefonunun zararlı olduğunu yeni yeni ispatlıyabiliyorlar.bencede böyle şeylerin bir zararı vardır üzerimizde.
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 20:54

    Vasiyetim olsun: Vefayla kal can!





    Vefayla Kal Can..
    Ayrılıklar geceye benzer.
    Bütün yarınlar da sabaha can! Geceye az kaldı.
    Ayrılık, gelini götürmeye gelen düğün alayı gibi kapımızda.
    Kimler ayrılmadı ki canından.
    Ayrılığı, cennetten ayrılan Hz. Adem'e sor.
    Tufan'da oğlunu dalgaların pençesinde bırakan Hz. Nuh'a,
    Yusuf'u için inleyen Hz. Yakub'a, içindeki ejderle boğuşan Züleyha'ya, yüreğinin sesini susturmak için bileğiyle dağları oyan Ferhad'a,
    Şems için kavrulan Mevlâna'ya, binlerce evlâdını gurbete gönderen Anadolu'ya, en çok da Resulü'nü Medine'ye gönderen o kutsal diyâra, hasılı gidenin ardından bakıp kalanlara, ocak gibi yananlara sor.
    Geride kalan, hep inleyendir ana misali, can!
    Giden hep yârdır, 'can'dan 'can'dır.
    Her şeyi alıp götüren de 'o'dur,
    götürdüklerinin iki mislini geride bırakan da...

    Giderken arkada bıraktıklarına son bir kere bakıp da öyle gitmeli insan. Yaşadıklarını, paylaştıklarını gönül heybesine yerleştirmeli.
    Paylaşılan andır, zamandır, dönüşü olmayandır.
    Paylaşılan hayattır can!

    Vefâlı olmalı insan.
    Vefânın dersini Kur'andan; âlemlerin muallimi,
    Gönüllerin Sultanı'ndan, O'nun nurlu ashâbından almalı.
    Olmalı insan, önce kul olmalı. Olmadan evvel ölmeli, ölmeden önce olmayı tamamlamalı. Nasıl mı olmalı? Hak dostları gibi vefâ kahramanı olmalı. “VALLAHi O söylüyorsa doğrudur. Ben O'nun verâların verâsından haberler getirdiğine inanıyorum.” diyen, sadakat ve vefâdan bir lâhza ayrılmayan Hz. Ebubekir gibi olmalı.

    Allah Resulü'ne; “Kendisinden meleklerin bile hayâ etmekte olduğu bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” sözlerini dedirten, an-be-an bütün mahlûkâta edebiyle vefâlı olan Hz. Osman gibi olmalı.

    Vurulduğunda yarasının ağırlığıyla baygın yatan, “Eğer daha ölmediyse, onu namazdan başka bir şeyle ayıltamazsınız.” sözlerinden sonra namaza çağrıldığında küheylanlar gibi “Namaz vakti mi?” diyerek yaralı bedeniyle kan revan içinde şahlanan, namaza vefâlı Hz. Ömer gibi olmalı.

    “Perde-i gayb açılsa, yine de yakînim azalmaz.” diyerek,vefâsını kâinata haykıran, evliyâlar babası, yiğitlerin şâhı Hz. Ali gibi olmalı.

    Vefâ, sadece 'has'ların vasfıdır can! Nisyan -unutmak- ise 'ham'ların...

    Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan.
    Gönlümüzün kitabında; “Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız.” düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi; “Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir. İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler.” diye dua eden,
    hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyî'den almışız.Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz.

    Dostlarını daima vefâ ile hatırla can!
    Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen.
    Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda .

    Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git.
    Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git.
    Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım.

    Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben.
    Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın.
    En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın.Benim avuçlarıma bırak.
    Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım.

    Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak'tan gelene razıyım.

    Sen geçmişi bana bırak can!

    Vefa nedir, bilir misin?
    Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.
    Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere,
    hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

    Şimdi ayrılık vakti can! Gecenin en karanlık vakti.
    Vaktin Yaratıcısı, az sonra geceden gündüzü doğuracak.
    Vakit gitme vakti, bizden aldıklarını gitmesi gereken yerlere iletme vakti...

    Al can! Bu heybe senin.
    Sol yanımdan bir parça kopardım senin için;
    tâ özümden, tâ közümden...

    Birazdan sabah olacak; yağmur yağacak...
    Ardından gökkuşağı, sonra güneş... Sıcacık, apaydın, pırıl pırıl...
    Hep böyle oldu, tarihte hep karanlık yenilgiye teslim oldu,
    güneş kazandı.

    Yıldıza, Ay'a ve İbrahim'in Rabbi'ne kasem ederim ki,
    Birazdan bulutların ardından Güneş doğacak...

    Güneş bütün gecelerden güçlüdür can!
    Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.

    Vefâlıdır; en çok o getirir kâinata sevgilinin sesini, neşvesini.
    Yırtıp atar karanlığın kasvetli perdesini...
    En vefâlı delildir o sevgili adına...

    Uğurlar olsun can!
    Beni kışta bırakıp yeni bir diyara gittiğinde baharı bekleyeceksin.
    Baharı beklemek ne güzeldir, baharda toprağı parçalayan kır çiçeklerini gözlemek...

    Ben de seni bir ayrılık sonrası baharı gözlerken kucağıma almıştım. Küçücük ellerinle toprağın bağrını parçaladığında karşılamıştım.
    Ve senin için ne çok savaşmıştım seninle.

    Sen benim kır çiçeğimsin can, sen benim aşk çiçeğim.
    Sen benim yüreğimsin.

    Vasiyetim olsun sana. Bir gün öldüğümde, kabrimi mutlaka ziyarete gel. Ama yalvarırım yalnız gelme. Baharda derlediğin yüzlerce kır çiçeğiyle gel. Ve başucumda onlara sevgiyi anlat, dostluğu, vefâyı, hakîki 'Dost'a vefâlı olmayı anlat.

    Çünkü ben kır çiçeklerinin sesinden uzak kalmaya dayanamam.
    Çünkü ben bir an bile tomurcuklarımdan ayrılamam. Sonra el ele
    tutuşup yanıbaşımda eskiden birlikte yaptığımız gibi, ince bir ezgiyle seslenin bütün insanlara. “Sevda nedir bilir misin?” diyerek, sevdayı söyleyin.

    “Demet demet sevgi ellerinde
    Billur billur yaş gözlerinde
    Sevdan ebedî, yüreğinde,
    Olmadan olmaz, bu iş olmaz
    Sonra bütün bir âlemi Yunus'ça,
    Sevmeden olmaz, bu iş olmaz.”

    Mısralarıyla sevgisiz bu işin olmayacağını anlatın .
    Hep ama hep vefâlı ol. Emanete sahip çık, atana vefâlı ol.
    İdealine sarıl, evlâda vefâlı ol. Ömrü hakkıyla yaşa, hayata vefâlı ol. Düşmanlıkları unut, dostuna vefâlı ol. Öfkeyi, kini unut, ruhuna vefalı ol...

    Bunları unutursan; zaman maddî mânevî bütün yaralarının, dertlerinin yok olmasına vesile olur. Eğer unutmazsan, zamanla bunlar seni yok eder. Unutkanlıklar karşısında kimseyi suçlama. Sen 'unutma' tuzağına düşüp, unutmaman gerekenleri unutma. Unutulmaması gereken güzellikler karşısında arslan kesil kendi içinde. Âsi bir kartal gibi yırt karanlıkların çirkin yüzünü, meydan oku karanlıklara. Çılgın bir küheylan gibi vefâyla meydan oku fırtınalara...

    “Yarasaların gözleri kamaşacak diye, Güneş doğmaktan vazgeçmez.”
    En büyük vefâ, Hakk'a götürecek fırsatları yakalamaktır. Bulduğun her fırsatı zamanında değerlendirmektir. Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, Kâlû Belâ'ya vefâsız olma! “Fırsatlar bulutlar gibidir, gelir ve geçer.” Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, kaybetme bedbahtlığıyla yok olma.
    Vasiyetim olsun:
    Vefayla kal can!


    NURGÜL ÖZCAN
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 20:56

    HAYATA KARŞI DURUŞU OLAN TÜM BAYANLARA...
    Yolu yarılayan kadın sevgisinde ve öfkesinde cömerttir. Onunla olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir.
    “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder” deyince şair, yolu yarılayan kadınlar aklıma gelir.
    Ne aradığını ya da ne aramadığını bilen kadınlar.
    Aşkı, sevdayı mutlaka tatmış olurlar.
    Bu nedenle onları yüzeysel duygularla kandırmak mümkün değildir.
    Aşkın da aşksızlığın da kokusu bu kadınlara sizden önce gelir.
    Ömrünün diğer yarısını kendini geliştirmeye adayacağından bilinçleri doruğa yükselir.
    Akıl ve bedenle birlikte girdiği ortama renk ve ışık verir.
    Yolu yarılayan kadınlarla kolay ve zor bir hayat iç içedir. Sevgisinde de ,öfkesinde de cömerttir.
    Evet anlamına gelen kadınsı hayırlarla kapris yapılmayacağını çoktan öğrenmiştir.
    Erkeğin ne ardından gelir, ne de ilerisinde olmak için didinir.
    Yan yana ,can cana duruşlar tercihidir.
    Bazen bir anne şefkati, bazen de bir aslan kükremesi ile şaşkınlığa çevirir.
    Onunla birlikte olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir.
    Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilir.
    Davranışları sebepsiz değildir.
    Kalbi kırıldıysa ağlar, ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı sevgi değildir.
    Mutluysa kahkahalar atar, gülüşünün sebebi dikkat çekmek değildir.
    Seviyorsa kıskanır, kıskanç oluşunun sebebi kendine güvensizlik değildir.
    Üzgünse omuz arar, destek istemesi çaresizliğinden değildir.
    Suskunsa sebebi vardır, kendi haline bırakılması gerekir.
    Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir.
    Aldatıldığını sezgilerini kullanarak gün ışığına çıkarır.
    Veda vakti geldi demenize bile gerek yoktur.
    O verdiğiniz mesajı çoktan anlayıp kendi yolunu tutmuştur.
    Her gidiş kadını daha da kadınlaştırır.
    Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır.
    Ve gizem kadına en çok bu yaşlarda yakışır.

    Alıntı...
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty komik

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 21:08

    LÜTFEN OKUYUN BEŞ DAKİKA AYIRIN DEGISIK BIR YAZI Smile


    ALLAH'IM..!
    Bu gece ve ötesi
    Geçer mi..? bilmem…
    Bu yaşıma kadar beni böylesi yakan olmadı.
    Nedir başımdaki bu belâ
    nedir gönlümdeki bu keder,
    nedir bu dert,
    neyin cezasını çekiyorum anlayamadım.
    Allah'ım..!
    ne olur bir ışık,bir işaret göster,
    gösterde aklım başıma gelsin…
    Nedendir bu çektiklerim…
    Karşılığı nedir anlıyayım…
    bu gâfil kulun uyansın…
    bu imtihan çok zor sınavını geçemiyorum.
    Bir kulunun oyuncağı oldum…
    oyuncaklıktan kurtulamıyorum…
    Bilirim sen es, demedikçe rüzgâr esmez,
    yerden tek toz tanesi oynamaz,
    sen koydun gönlüme bu sevgiyi bu ateşi
    lütfen yine sen al geri;
    çok acı çekiyorum.
    Rahmeti bol padişahsın
    acı artık gözyaşlarıma
    yarattığın kulunu sevdim
    şahidim çektiğim acılar,
    aşkın dava'ysa şahidi
    o aşk için çekilen acılar,
    şahidim var Allah'ım…
    bitir artık bu gönül davasını bitsin.
    Bu yaşta utanıyorum…
    Kederimden, derdimden sana bahsetmeye
    sen Settar' sın örtersin ayıplarımı
    günahlarımı bağışlarsın…
    senin için zor hiç birşey yok
    beni bağışla senin emanetine hıyanet ettim
    sağlığımı mâaf ı perişan ettim
    gözlerimin ferini …
    saçlarımın telini…
    yollarına gözyaşı dökerek
    senin yaratttığın kulun için
    zâyi ettim senin için değil..!
    cezam çok büyük
    ne olur affet bu aciz kulunu
    hayırda şerde senden
    inancım sonsuz sana
    sende ne olur artık acı şu aciz kuluna
    yanılmayan,
    yanıltmayan,
    aldatmayan,
    aldatılmayan
    tek sensin…
    kurbanım yoluna
    ne olur merhamet et
    bu günahkâr kuluna
    vademi doldur.
    Emanetini al yanına
    yalan dünyada gözümde, gönlümde yok
    senden çok yarattığın
    kulunu sevmemin cezasını çektim.
    Artar'akta hala çekiyorum…
    Çektirme Allah'ım lütfen çektirme
    yarattığın hiç bir kulunada çektirme lütfen...
    Bana bunları çektirenede çektirme
    ben cahilliğine verdim
    o beni yaktı sen onu yakma
    Allah'ım kıyamam ona
    sen sadece sabır ver bana
    sil al içimdeki yakan
    acı veren sevgisini,
    hasretini beni döndür
    sadece ve sadece sana
    senin yoluna..!
    sen herşeye kâdirsin
    herşeye gücün yeter.
    Cehennemini dünyada yaşattı
    ne kaldı mahşerde bana…
    bin pişmanım sevdiğime
    bin pişmanım sevildiğini anlamadığına
    bin pişmanım…
    gönül kâbe'mi binlerce kez ona yıktırdığıma,
    o gönül senin evindi Allah'ım..!
    anlatamadım ben ona dinlemedi
    vurdu, kırdı, görmezden geldi,
    dümdüz üstüne basa,basa geçti
    ah..! üstüne ah..! etti, feryat etti
    gönlümün feryâdını duyurdum ona
    ama anlamadı.
    Bir ben var dedim…
    benden içeri
    sakın onu ah ettirme dedim…
    Beni dinlemedi
    dinletemedim vazgeçiremedim…
    Sonunda bu ahların seni inciteceğini biliyordum
    Benim razılığımın işe yaramayacağını
    senin gönül evini yıkmasının
    cezasının büyük olacağını
    ve hem bu dünyada
    hem ahirette çekileceğini
    söyledim ona
    kulağınla dinledi
    ameline işlemedi nakşetmedi
    elimden dilimden
    hiç bir şey gelmedi
    kifâyetsiz kaldı kelimelerim
    napabilirim bilmiyorum...
    Gönlüme söz geçiremiyorum
    Ah..! diyor başka bir şey bilmiyor.
    Çünki 24 saat cehennem ateşinde yanıyor.
    Ateşte yanan acı çekmezmi..?
    feryat,figan etmezmi..?
    ah çekmezmi..?
    ALLAH'IM...sana sığınıyorum...
    SEN SANA SIĞINANLARI KAPINDAN KOVMAZSIN BİLİYORUM.....
    Nasıl böyle bir yanılgıya düştüm…
    Nasıl bu namus abidesi bedenemi ateşe attım
    nasıl bir sübyan kadar temiz, saf,
    masum gönül evimde ona taht kurdum nasıl
    O ndan başka gözüme göz
    elime el değmemişken
    aklımın ucundan bile
    hiç bir zaman bir başka erkek geçmemişken
    nefsime sabırla gem vurmuşken nasıl
    Nasıl namusumu çalana gönül verdim nasıl
    Gönlüme giren hırsıza
    gönlümdeki tüm hazinemi bağışladım nasıl..?
    Har vurup,harman savursun diye mi..?
    Kıymet bilmeyip yerden, yere vursun diyemi..?
    Sahip olduğu altının kıymetini bilmesin
    küflü paslı tenekelere değer versin diye mi..?
    Ben ona sarraflığı öğretirken,
    hurdacılığı tercih etsin diye mi..?
    Niye ben ona kıyamazken
    o kendine acımadan kıyıyor.
    Niye ben onu gözümden sakınırken
    o kendi gözüne çomak sokuyor.
    Niye ben onu göklere çıkartıp yüceltirken
    o kendini yerlerde süründürttürüyor
    Niye ben ona altın adı takmışken
    o kendine bakır diyenleri tercih ediyor.
    Niye ben ona gerçek sevgiyi aşkı
    halı gibi önüne sermişken
    abdestli ayaklarıyla kanalizasyonda yürümeyi seçiyor.
    Niye ben ona gönül kapılarımı sonuna kadar açıp
    gir gönül tahtına kurul keyfince dedikçe
    o fosseptik kuyularına balıklama atlamaya bayılıyor.
    İşte bu yüzden ben diyorum ki
    bulaşıklı tabaklardan kalan
    yemek artıklarından
    yavan yemeklerden ye'sede
    asla lezzet ve tat almasın.
    Aşkımın ateşinde pişirdiğim…
    sevgimle tatlandırdığım..
    gönlümle yıkayıp temizlediğim…
    ellerimle süsleyip hazırladığım…
    sadece ona özel tabaktaki yemeğin
    lezzetini tadını şimdi ve yaşadığı sürece
    hiç bir yerde ve zamanda
    asla ve kathâ bulamasın.
    Ömrünce görüp göreceği
    tek haz ve tat benimle aldığı olsun
    Tek bedduamda bu olsun..
    o isterse hala çöpe dökülecek
    yemek tabaklarıyla meşgul olsun…
    yalayıp yutsun..!
    Yemesin tertemiz yemek tabağındaki yemekte
    ekşisin bozulsun istiyor.
    ama ben o yemeği
    Allah'ım senin izninle dondururum
    yinede ekşitip çöpe attırmam.
    Yenecek nimet çöpe atılmaz saklanır.
    Bu niyeler nasıllar
    o kadar çok ki..!
    ben hepsini söylemesemde
    sen zaten içimden geçenleri biliyorsun...
    onun içinden geçenleride
    neden ve nasıl olduğunuda
    sen bu iki akılsız ve günahkâr kuluna
    hidâyeti nasip et
    her ikimizi ve cemi cümlemizi
    islah et
    akliselimizi kullanmıyı
    nasip et,
    nasip et,
    nasip et
    Etki..!
    bizlerde huzuruna alnı açık çıkabilelim AMİN...!
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty şükretmeyi bilmek gerek.

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 21:31

    SANMA Kİ DERT SADECE SENDE VAR..

    SENDEKİ DERDİ NİMET SAYANLAR DA VAR..

    'Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 15rz2pk

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 2ngwjur

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Zl3ymd

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 2ihnnm8

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 2cny5ow
    demek ki neymiş :
    derdimi dinledim,
    derdimden iğrendim...

    onun derdini gördüm,
    derdime imrendim...


    Ömür Dediğin Üç Gündür,
    Dün Geldi Geçti,
    Yarın Meçhuldür,
    O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
    O Da Bugündür...
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty önyargılar

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 21:34

    ÖNYARGILAR

    Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın vardı. Kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başladı.
    Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmazdı. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşmıştı.
    Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğdu. Tek başına tüm zorluklara göğüz germek ve yavrusuna bakmak oldukça zordu.
    Günler geçti. Kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kaldı. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardı. Aradan biraz zaman geçti ve anne eve geldi. Gelinciği ve kanlı ağzını gördü. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırdı ve oracıkta öldürdü hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyuldu. Anne odaya yöneldi Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı gördü.
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu C.tesi Ocak 10 2009, 23:34

    2070 YILINDAN MEKTUP VAR..!!
    2070 yılındayız. 50. yaşımı yeni kutladım ama ben 85 yaşında bir adam gibi
    görünüyorum. Yeterli su içemediğim için böbrek hastasıyım. Yaşayacak fazla
    vaktim kaldığını sanmıyorum. Toplumumuzdaki yaşlı insanlar arasındayım.

    5 yaşında küçük bir çocuk olduğum günleri gayet iyi hatırlıyorum.
    Parklarda yüzlerce ağacın olduğu, evleri kocaman bahçelerin kuşattığı
    günlerdi o günler. Dilediğimizce duş yapabiliyorduk. Oysa bugün sadece
    derimizi özel yağlı havlularla silerek temizlenmeye çalışıyoruz.

    Önceleri kadınlarımızın harika uzun saçları vardı. Oysa şimdi su
    kullanmadan temiz tutabilmek için kadını erkeği saçlarımızı kazıtmak
    zorundayız. Eskiden babam evimizin bahçesinde hortumla arabamızı yıkardı.
    Şimdi çocuklarım suyun bu türlü pervasızca kullanılabileceğini kabul bile
    edemiyorlar.

    Küçükkken her tarafta "SUYU KORUYUN, İDARELİ KULLANIN" yazan afişler
    vardı. Televizyon ve radyolar sık sık bu konuyu gündeme getirir, insanları
    uyarırdı. Ama hiç kimse aldırış etmedi. Hepimiz suyun sonsuza kadar
    yeteceğini sandık. Oysa şu anda tüm nehirler, göller, yeraltı suları,
    barajlar kurumuş durumda.

    Endüstri durma noktasında, işsizlik korkunç boyutlarda. Çalışanlar
    maaşlarının bir kısmını içme suyu olarak alıyorlar. Bir kavanoz su için
    suç işleyenlerin sayısı hergün artıyor. Yiyeceklerin %80'i sentetik.

    Eskiden insanlara günde 8 bardak su içmeleri önerilirdi. Bugün ise yarım
    bardaktan fazla içme şansım yok. Tek kullanımlık giyeceklerimiz var. Bu da
    atık madde miktarını büyük ölçüde artırıyor. Tuvalet için özel tanklar
    kullanıyoruz çünkü su kaybından dolayı kanalizasyon sistemi
    çalıştırılmıyor.

    İnsanların dış görünüşleri içler acısı. Susuzluktan kurumuş, kırışmış
    vücutlar, ozon tabakasının yok denecek seviyeye gelmesinde sonra oluşan
    yüksek radyosyon nedeniyle büyük lekeler. Deri kanseri, bağırsak
    enfeksiyonları, böbrek hastalıkları ölümlerin başlıca nedenleri.

    Derideki kuruluk nedeniyle 20 yaşında 40 yaşında görünen insanlar
    dolaşıyor etrafta. Bilim adamları üzerinde çalışıyor ama henüz bir çare
    bulmayı başaramadılar.

    Su üretilemiyor. Ağaçların yok olmasyla birlikte oksijen ve bitkisel
    gıdalarda yok olmakta. Bu da insan zekasının giderek durgunlaşmasına neden
    oluyor.

    Erkeklerin sperm morfolojisi şekil değiştirmiş durumda. Bebekler
    genellikle zeka gerilikleri, şekil bozuklukları ile beraber doğuyorlar.

    Yetişkin her insan günlük 137 m3 hava için para ödemek zorunda. Bu parayı
    ödeyemeyenler, güneş enerjisi ile çalışan mekanik ciğerlerde üretilen hava
    üflenen bölgelere alınmıyorlar. Hava kalitesi iyi deği ama en azından
    nsanlar nefes alabiliyorlar. Ortalama yaşam süresi 35 yıl civarında.

    Bazı ülkelerde nehir kenarlarında yeşil alanlar halen mevcut. Bunlar da
    ordu korumasında. Su altın ve gümüşten daha değerli bir servet artık.

    Yaşadığım yerde hiç ağaç yok. Çünkü yağmur yağmıyor. Arasıra serpiştiren
    de sadece asit. Mevsimler yok oldu denilebilir.

    Çevreye sahip çıkmamız konusunda çok uyarıldık ama hiçbirimiz aldırış
    etmedik.

    Bazen oğlum çocukluğumu anlatmamı istiyor. Ona yeşil tarlaları, yağmuru, o
    güzelim çiçekleri, içemeyeceğimiz kadar çok suyu ve sağlıklı insanları
    anlatıyorum. Oğlum dinliyor, dinliyor ve soruyor: "Baba, peki bu suya ne
    oldu?" İşte o zaman sanki boğazım sıkılıyor. Çünkü suçlu olan neslin
    üyesiyim. Çevreyi hiçe sayan, uyarılara kulan asmayan bir neslin ferdiyim.
    Ve şimdi bu büyük suçun faturasını bizim çocuklarımız ödüyor.

    Yakın bir gelecekte, geri dönülmez bir noktaya gelen bu çöküş Dünyayı
    üzerinde yaşanılamaz hale getirecek. Ah keşke elimde bir güç olsa ve
    geçmişe dönüp insanlara "Dünyayı kurtarmak için hala bir şansınız var!"
    diyebilsem."
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Ptsi Ocak 12 2009, 13:37

    Sevdiklerinizin Kıymetini Bilin

    ***Aklım, hiç tanışmadığım 11 yaşında bir yavrucakta...
    11 yaşında,hiç tanışmadığım bir "küçük dost",
    sıraladığım "Büyük" gündem maddelerini elinin tersiyle itip,
    yattığı yerden yorgun gözlerle bana bakarak "Beni yaz" diyor sanki:
    "Beni yaz ki, bütün bunları bir an için unutup hayatın anlamını düşünsün insanlar..."
    Son 2 gündür Dışisleri camiası, bu küçük dostun acısıyla seferber...
    Babası, hariciyenin en sevilen diplomatlarından biri...
    O, ailenin tek çocuğu...
    Sabah, her zamanki gibi hazırlanıp gitmiş ilkokuluna...
    Sonra okuldan, aniden fenalaşıp bayıldığı haberi gelmis.
    Koşup Hastaneye yetiştirmişler. Ve baygınlığın nedenini öğrenmişler.
    Küçük dostumun beyninde tümör varmış ve hayli ilerlediği için,
    acilen ameliyat edilmezse ölümcül tehlike yaratırmış.
    Ailesi dehşete kapılmış.
    Amerika' ya götürmekle, Türkiye' de ameliyat ettirmek arasinda kararsızlanmışlar bir süre...
    Sonra her şeyi; tümörü, ameliyatı, riski, ABD seçeneğini olanca açıklığıyla küçük dostuma anlatmışlar.
    "Burada kalalım" demiş küçük dostum ve hastaneye yatırılmış.
    Korkmuş biraz tabii...
    "Aslında ameliyattan korkmuyorum..."demis,"...
    Kan alınırken yaptıkları iğne canımı acıtıyor, ondan korkuyorum daha çok...
    Ameliyattan önceki gece anne-babası, saat 03.00'te uyandıklarında,
    oğullarını cam kenarında sessizce dışarıyı seyrederken bulmuşlar.
    Sabah, ameliyata giderken küçük dostum, bir kağıt parçası tutuşturmuş annesinin eline:
    "Oyuncaklarımı şu arkadaşıma verin" yazıyormuş ilk satırda...
    "Bilgisayarım bunun olsun... kitaplarımı şuraya dağıtın..."
    Küçük vasiyeti alıp cebine koymuş annesi...
    5 günde 50 yıl yaşlanmış..
    Böyle uzun gecelerde Necip Fazil'in "Beklenen" ler için yazdığı muhteşem dörtlüğü hatırlarım hep:

    Ne hasta bekler sabahı
    Ne taze ölüyü mezar,
    Ne de şeytan, bir günahı
    Seni beklediğim kadar...

    Hastayken "en uzun gece" nin, ameliyatı beklediğiniz gece olduğunu sanırsınız;
    oysa hasta yakınları için daha uzunu, ameliyati izleyen gecedir.
    "Bu geceyi atlatırsa tamam" der doktor, o gecenin her saniyesini
    upuzun bir sırat köprüsünün birer birer döşenen taşlarına dönüştürerek...
    Uğruna can vermeye hazır olduğunuz can, az ilerde yatarken;
    siz çaresiz beklersiniz. Ve karanlık bitmek bilmez o gece...
    Gökkubbe ışımaz bir türlü...
    Önceki gün 5 saat sürdü ameliyatı küçük dostumun...
    Kapıda annesi kadere isyan ederken, babası "Bunu aşacağız. Biliyorum, geçecek "
    diye tekrarlayıp teselli ediyordu kendini...
    Dün sabah, sabrın tortusunun çöktüğü yorgun gözler doktora çevrildi ve beklenen müjde geldi:
    "Tümör tamamen temizlendi. Küçük dostumuz atlattı tehlikeyi...."

    Niye anlattım bunu şimdi...?
    Bir acıyı paylaşmak için değil...
    Kulak memenizi çekiştirip tahtalara vurasınız diye hiç değil...
    Sadece, bazen bize çok önemli gibi görünen sorunların,
    hayatı Sandığımız gündem maddelerinin, dert ettiğimiz sıkıntıların
    aslında hayat karşısında ne kadar önemsiz, sıradan ve geçici olduğunu bir an için düşünün diye...
    Sevdiklerinizin kıymetini bilin ve sevginizi göstermeyi ertelemeyin diye...
    Şimdi gidin ve burnunuzu saçlarının arasına gömüp doyasıya koklayın diye...
    Geçmis olsun küçük dostum!
    Sağol...
    Bize hayatın anlamını yeniden anımsattığın için...

    Can Dündar
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty GÜLÜMSEMEK

    Mesaj tarafından sebimu Ptsi Ocak 12 2009, 18:28

    Bir gülümseme ; sevginin ve insan olmanın anahtarıdır.



    Bir gülümseme ; iç dünyamızın güzelliklerini , dışa yansıtır.

    Bir gülümseme ; bir külfeti yoktur , fakat çok şey kazandırır.



    Bir gülümseme ; evde saadet , iş yerinde muvaffakiyet.

    Bir gülümseme ; başkalarına ikramda bulunmak demektir.



    Bir gülümseme ; vereni fakirleştirmeden , alanı zenginleştirir.

    Bir gülümseme ; bir an sürer , bazen ise ebediyen yaşar.



    Bir gülümseme ; yorgun olan insanı dinlendirir.

    Bir gülümseme ; ümitsiz olana neşe ve hayat bahşeder.



    Bir gülümseme ; karanlık bir çehreyi aydınlatabilir.

    Bir gülümseme ; satın alınmaz , rica ile elde edilemez.



    Bir gülümseme ; ödünç verilmez , çalmak da mümkün değildir.

    Bir gülümseme ; kendiliğinden verilmedikçe işe yaramaz.



    Bir gülümseme ; ona ihtiyacı olanlara ilaç gibi gelir.

    Bir gülümseme ; sevgi köprülerini sağlamlaştırır.




    Bir gülümseme ; bazen bir hayat kurtarır.

    Bir gülümseme ; bazen bir savaşı da önler.



    Bir gülümseme ; bazen gülümsemeyemeyeni gülümsetir.

    Bir gülümseme ; sadaka yerine geçer , sevap kazandırır.

    Bir gülümsemeyi , gülümsemeye ihtiyacı olana bol bol verin.

    Bir gülümsemeye, gülümseyemeyenlerin ihtiyacı olduğunu unutmayın!




    Bir gülümseme ; için hiç kimse , ona ihtiyaç duymadan yaşayacak kadar zengin ve kuvvetli değildir.
    Very Happy
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6692
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından Çağatay Salı Ocak 13 2009, 05:53

    Gülümseme gerçekten güzel anlatılmış Suspect
    @
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Pozitif arkadaşlık.biraz uzun bir yazı fakat okumaya değer.

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 07:22

    [b][size=18]Hepimizin yakınımızda hayatımızın çeşitli kesitlerini paylaşacak arkadaşlara ihtiyacımız var. Ancak, arkadaş var, arkadaş var. Arkadaşın en iyisi, bilgiyi ve deneyimi paylaştıklarımız.
    “Canım çok sıkıldığı zaman, gözlerimi kapatıp, yaşadığım güzel şeyleri düşünürüm. En depresif zamanımda, en cansıkıcı anlarda bile bu bana yardımcı olur. Hayatıma giren tüm güzel insanların bir yerlerde yaşadığını bilmek, bana mutluluk verir” diyor eski bir arkadaşım.
    Sizin için de öyle değil mi? Hayatımızın her alanını paylaştığımız insanlar, arkadaşlarımız, bizlere bazen eşlerimizden, ailelerimizden çok daha yakınlar. Hele hele paylaşılan o küçük kaçamaklar, ortak sırlar yok mu, onlar bu ilişkilerin değerini bin kat daha arttırıyorlar. Onlarla görüşemesek bile, varlıklarını bilmek bile yetiyor bazen insana…
    Yaşamımızın her döneminde arkadaşlarımızla paylaştıklarımız, farklı ve değişken olsa da, güzel ve iyi paylaşımlar asla unutulmuyor; hatta bu özel insanlar, mutsuz anlarımızı tatlı anılarıyla katlanılır kılıyorlar.
    Bisiklete binmeyi nasıl öğrendiniz; ya da yüzmeyi? Ya da paten kaymayı? Çoğumuz arkadaşlarıyla paylaşmıştır bu ilk deneyimi. İlk aşkınızın baş danışmanı ise, eminim yapışık kardeş gibi gezdiğiniz arkadaşınızdır. Birlikte yaptığınız hatalar, yeni öğrenilen şeyler bize bu arkadaşlıkların bir armağanı.
    Tüm sırlar, tüm yalanlar, sıkıntılar, acılar, sevinçler paylaşılır o en samimi arkadaşla. Kan kardeş olunur, ölene kadar ayrılmayacağız yeminleri edilir, tüm gün birlikte olunsa bile akşam telefonlarının sonu gelmez.

    Bir Gün BüyüyünceSonra bir gün bakarsınız ki, o sevgili insanlardan ayrı düşmüşsünüz. Çocukluk ve ilk gençlik arkadaşlarının yerini kimse tutamaz diye düşünürsünüz. O günleri hatırlayıp, eski fotoğraflara baktıkça yüzünüzde bir gülümseme, “Keşke” deyiverirsiniz. Su gibi akıp geçen yıllar hepinizi savurmuştur bir yerlere. “Ölene kadar ayrılmayacağız” dediğiniz arkadaşlıkların günler geçtikçe, gönülden ırak düştüğünü görürüsünüz. Hiç de beklediğiniz gibi gelişmez arkadaşlıklarınız. Tanıştığınız yeni insanlar, ilginçlikleri, sıcaklıklarıyla ilgi alanınıza girmeye başlarlar. Yepyeni sorunlar, yeni haşat şartları, yeni alışkanlıklar sizi de değiştirmiştir. Onları bir kenara koyup, hayatınızdaki yeni arkadaşlarla başka bir boyuta geçersiniz.
    Liseden mezun olduğum yılı unutmuyorum. Sınıfta birbirimize çok yakın 8 arkadaştık. Mezun olduğumuz gün, aslında hiçbir şeyin farkında olmadığımızı şimdi anlıyorum. Tüm günümüzü birlikte geçirir, okulda sürekli birlikte olmamıza rağmen, hafta sonlarını bile birlikte sömürürdük. Ailelerimiz bile birbirimizden ne zaman sıkılacağımızı merak eder hale gelmişti.
    Lise son sınıfta bir ayrılık hüznü çökmüştü üzerimize. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorduk. Geleceğin bizi nerelere taşıyacağından da habersizdik. Tek bildiğimiz yollarımızın ayrılacağıydı. Birbirimize sözler verdik, bir pastane köşesinde and içtik ve dedik ki; “5 sene sonra, ne olursa olsun mutlaka burada aynı yerde buluşacağız.” Eminim siz de hayatınızın bir döneminde sevdiğiniz arkadaşlarınızdan ayrılırken buna benzer bir söz vermişsinizdir. O gün bu dilek hiç de garip ve imkansız bir şey olarak görünmemişti gözüme. Ne de olsa beş sene çabuk geçer ve biz yine beraber olurduk. Daha o yaz hepimiz bir yerlere dağıldık. Ben üniversiteye devam ettim, bir başkası sınavı kazanamadığı için kurslara devam etti; hatta evlenen bile oldu aramızdan. Bir süre telefonlaştık ve birbirimizin neler yaptığıyla ilgilendik. Ancak, bu da en fazla iki yıl boyunca sürdü. Ayrı şehirlere dağıldığımız için kopmaya başladık. Araya mesafe girmesi çabalarımızın üstünde kalıyordu. Tabii, öyle bir silgiyle silmek gibi değildi o insanların hayatımdan çıkışı. Daha çok, çok sevdiğiniz bir şeyi, güvenli bir yere koyup, orada unutmak gibiydi. Ne zaman hayatımda bir şey değişse, onlardan birini mutlaka aradım. Onlar da beni habersiz bırakmadılar. Ancak bir daha o pastaneye gitmedim.
    Şimdi geçmişi düşündükçe, bu arkadaşlıkların diğerlerinden ne gibi bir farkı olduğunu anlamakta zorlanmıyorum. Bu sihir, öğrenmenin paylaşımında gizliydi. İnsan birlikte bir şeyler öğrendiği insanları asla unutmuyor. Bilgiyi paylaşmak, deneyimi paylaşmak, arkadaşlıkların en sıkı bağlarını oluşturuyor. Bu en azından benim için böyle.
    Birisi bana telefon edip de, “Melda’cığım, bizde oturuyoruz, gelmez misin?” dediğinde, hemen o standart kadın toplantılarından birine davet edildiğimi anlayıp, bir bahane yaratıyorum. Biraz sağdan soldan konuşmak, biraz yemek tarifi, bolca dedikoduyla dolu bu tip toplantılar, deyimi yerindeyse, içimi daraltıyor. Oysa ben bir şeyler paylaşırken, içimin daralmasını asla istemiyorum. Dostluklarımın bana yeni şeyler öğretmesini, beni yeni açılımlara götürmesini istiyorum. Öyle boşa geçen saatlere sıkıştırılmış arkadaşlıklar bana göre değil. Allahtan sadece ben değilim bunu isteyen.

    Ayşe’yle Trekking, Baha’yla Bowling

    Yeni tanıştığım bir arkadaşım var; Ayşe. Şirin birisi ve benden küçük. Hiçbir filmi kaçırmıyor, konserleri izliyor, kitap okuyor. Onunla sohbetlerimiz bile, diğerleriyle yaptıklarımızdan farklı. Öğrencilik yıllarında kaldığını sandığım entelektüel sohbetlere geri dönüyorum. Bir de doğa sporlarına merakı var ki, işte bu nedenle, hayatıma son derece eğlenceli uğraşların girmesine neden oldu. Ayşe, hafta sonlarında en azından bir doğa gezisine katılıyor. Onun itişiyle denediğim bu uğraş, sonunda gerçek bir saplatım oldu çıktı. Daha önce sadece yaz tatillerinde kendini doğaya atan ben hiç değilse, iki haftada bir, mutlaka şehir dışındayım. Mavi gökyüzünün, yeşil çimenlerin, birbirinden ilginç ağaçlar tarafından çevrelendiğimde, kendimi binlerce meditasyon yapmış kadar huzurlu hissediyorum. Ve biliyor musunuz, bunu Ayşe sağladı. Onu işte bu yüzden çok seviyorum.
    Hayatıma arkadaşlarımla giren tek iyi şey bu değil tabii. İşyerinden arkadaşım Baha ise, teknolojiyle ilgili konulara ve golf, bowling gibi sporlara düşkün. Onun sayesinde evimde bir bilgisayarım ve İnternet bağlantım var. Baha’yla tanışmadan önce bilgisayarlarla sadece ofis içinde haşır neşirdim. Evimde bir bilgisayar olması aklıma bile gelmemişti. Şimdi İnternet sayesinde dünyanın dört bir yanından onlarca arkadaşım oldu. Çok eğlenceli. Ayrıca Baha’nın zorlaması sayesinde, hiç de kötü bir bowlingci olmadığım ortaya çıktı. Şimdi şirket maçlarında, takımın aranılan bir üyesiyim.
    İnsanın kendisi ve arkadaşları üzerine kafa yorması gerektiğini düşünüyorum. Bazı raslantısal ilişkiler de iyi sonuç verse bile, insanın arkadaşlıklarını yük gibi taşımaması gerektiğine inanıyorum. Her zaman böyle düşündüğümü sanmayın. Arkadaşlarla paylaşılan zamanın iyi kullanılması gerektiğini düşünmem, hatta bazılarını feda etmem gerektiğini anlamam, uzun bir süre aldı aslında. Tecrübeler, karşılaştığım olumlu ve olumsuz örnekler, böyle düşünmeme sebep oldu.
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 07:24

    En İyi Eski Arkadaşım

    Bu tecrübelerimden bazılarını sizinle paylaştığımda, bana hak vereceksiniz. Aslı, benim çok eski arkadaşımdı. Bağımız yıllarca güçlenerek büyümüştü. Ancak, aramıza mesafeler girdi ve birlikte çok az şeyi paylaşır olduk. Aradan epeyce zaman geçti, Aslı evlendi, çoluğa çocuğa karıştı. Onu yine eskisi kadar seviyordum ama Aslı epeyce değişime uğramıştı. Birlikte fazla bir şey yapamaz olmuştuk. Çalışma hayatını da bıraktığı için, iyice evine kapanmıştı ve bu hayatından çok hoşlanıyordu. Bir süre sonra o da benim dışımda, benden çok farklı arkadaşlar edinmeye başladı. Çoğu, kocasının arkadaşlarının eşleriydi. Aslı onlarla birlikteyken benim de yanında olmamı, eski ve iyi arkadaşı olmayı sürdürmemi istiyordu. Ama ben bu duruma katlanamaz olmuştum. Birbirinden koket hanımların sohbetleri sadece giyim kuşam üstüne ve harcadıkları paralara dairdi. İçimden, “Hayııır, benim içim hala geçmedi, pis kokanalar” diye bağırıyordum. Onların sohbet biçimleri, benim gibi hayatın her gün yeniden öğrenilmesi gerektiğini düşünen, yenilikleri denemekten korkmayan biri için, biraz fazla ağırdı. Ben de toplantılardan istifa ettim. Aslı biraz bozuldu ama daha sonra yaşamını arkadaşlarıyla uyumlu bir şekilde sürdürmeye karar vermiş olmalı ki, bana sitem etmedi. Ben de bağlarımı gevşetirken, mümkün olduğunca kırıcı olmadan, hatta gerçek nedenlerimi anlatmadan konuştum. Çünkü her şeye rağmen o benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi.
    Aslı’yla yaşadıklarım, sanırım size arkadaşlıklar konusunda beklentilerimi anlatmıştır. Belki de beni haksız bulmuşsunuzdur. Ancak, bu konuda doğru yaptığıma inanıyorum. Hayatın ziyan edilmesi diye bir durum var ki, kim bana boşa yaşadığım zamanları geri verebilir. Hiç kimse…

    Yumuşak ve İyi Arkadaş

    Bu konuda bir başka örnek de, benim sevgili, yumuşak kalpli arkadaşım Sevim’inki. Zavallı Sevim, bu yumuşaklığının ödülünü, cezalandırılarak alıyor. O da nasıl şey, diyeceksiniz, anlatayım. Sevim, çok şirin bir insan ve en büyük zaafı, insanlara hayır diyememesi. Bu nedenle, pekçok ilişkiyi katlanarak yaşıyor.
    Sevim, hayatına problem getiren ve hiçbir katkısı olmayan insanları çeken bir paratoner gibi. Başı sıkışan ona gidip, cebindeki son parayı alıp dönüyor. Gece geç saatlerde yatacak yer bulamayan, Sevim’in kapısını tıklıyor. Hatta öyle komik durumlar var ki, eşi bulunmaz. Düşünün, bir gün Sevim evdeyken, bir erkek arkadaşı telefon edip, o gece onun evinde kalmak istediğini ve yanında kız arkadaşının da olacağını söylüyor. Bu yetmezmiş gibi, bir de Sevim’den akşam evi terk etmesini istiyor. Anlayacağınız, ya Sevim’in bütün arkadaşları yüzsüz, ya da Sevim’le arkadaşlık edenler, akıl almaz biçimde yüzsüzleşiyor. O da bunun kendisiyle ilgili bir sorun olduğunun farkında, ama kendisini öyle çaresiz hissediyor ki, kimseye tavır alamıyor. Sevim’in bir de umutsuz bir aşkı var. Beyefendi, Sevim’in hayatına bir girip, bir çıkan, aslında Sevim’i kullanan biri. Sevim ondan hoşlandığını, daha doğrusu aşık olduğunu söylediğinden beri, Sevim’i parmağında çeviriyor. Bütün bunları gördükçe, Sevim’e katlanmam giderek güçleşiyor. Ancak, o benim dostluğumdan hoşlandığı ve kendi fasit çemberinden çıkmak için beni tek çare olarak gördüğü için, ne yardan, ne serden geçiyor. Ben de Sevim’in arkadaşlarına yasak koydum. Sevim’le yalnız görüşmekte inat ediyorum. Hatta zaman zaman onu da kendi aktivitelerime katılması için itekliyorum.

    Sıcak Bir Korunak

    Arkadaşlığın anlamı nedir, diye düşünüyorum bazen. Cevabım çok karmaşık oluyor. Sizi ileriye götürecek, yeni şeyler öğretecek, hayatınıza pozitif enerji katacak, yalnızlığınızı paylaşıp, yalnız kalmanızı saygıyla karşılayabilecek, eksilen gücünüzü tamamlayıp, kendi aciz zamanında size şüpheyle yaklaşmayacak, güven duyduğum insan sözleri biraz yaklaşıyor benim arkadaş tanımıma. Açık kalpli, saygılı, her şeyden önemlisi, insan gibi insan, adam gibi adam, kadın gibi kadın olmak. Herkesin kusurları var; sorunları ve çözemediği takıntıları, mutsuzlukları var. Ancak, bütün bunlara rağmen sıcak bir duyguyu paylaşmak ve cesaretle kendimizi açmak gerekiyor. Daha da sadeleştirirsek, aradaki sıcaklık çok önemli. Bu sıcaklığı besleyen en önemli şey ise, birlikte ürettiğiniz küçük şeyler. Arkadaşınızla birlikte bir galeride sergi gezmek, çıkışta minik bir kahvede oturup, sergiyi değerlendirmek de bir üretim. Farkettiyseniz, çalışma hayatına atılanların yakın çevresindeki arkadaşlıklar, çoğunlukla işyeri kaynaklı. Bu da insanı dar bir çerçeveye hapsediyor. Oysa yapacağınız etkinlikler, size hem yeni arkadaşlar, hem de yeni anlayışlar kazandırır. Bazı yaşlı insanların tutuculuklarını hatırlayın: Gördükleri her farklılığa olumsuz gözle bakma ve eleştirme eğilimleri vardır. Sabit ve kısıtlı hayatlarımızın bizi daha başka bir yere götürmeyeceğinden emin olun. Bu bakış açısı ise, yaşlılığın ta kendisi.

    Erken Yaşlanma Sorunu

    Ben kendi adıma yaşlanmayı istemiyorum. Tabii bahsettiğim kaçınılmaz olan fiziksel yaşlılık değil. Geçen yıl, çok yaşlı bir turist karı-koca görmüştüm. Kadının neşesini ve enerjisini hala unutamam. Şık spor pantalonlar ve renkli kazaklar içinde, çok güzeldiler. Gördükleri her şeyi birbirleriyle paylaşıyorlar, bunu yaparken de, gülerek, konuşarak gençleşiyorlardı. Her gülüşlerinde daha da gençleştiklerini düşündüm. Ne yüzlerindeki çizgiler, ne saçlarının beyazlığı görünüyordu bu gülüşlerin arasında. Onların bu neşesi bana da bulaşmıştı. Evime çok mutlu döndüm o gün.
    Bu yüzden arkadaşlarımı hep genç insanların arasından seçiyorum; sadece yaşları değil, yürekleri de genç olan insanların. Bu yüzden, benim arkadaşlarımın yaşları yok.
    Dünyada sadece iyi şeyler olmadığını bilmeme rağmen, hayatımda her zaman kötü giden bir şeylerin de olabileceğini düşünmeme rağmen, hayatımı bu umut ve neşe veren, olumlu, yaratıcı ve paylaşımcı insanlarla kurmayı tercih ediyorum. Bırakıyorum, dostluk sıcak ve üretici bir ilişkiyle beni sarsın. Bunun tek taraflı olmadığını biliyorum. Bu olsa olsa iki telin birbirini tamamlayarak, bir elektrik akımını geçirmeleri gibi bir şey. Olumlu ilişkilerin tümünde ortak nokta, bu olumluğun çoğalarak, insanlara kişisel bazda enerji ve yaşama gücü vermesi.
    Tam tersini düşünün. Sürekli ölümden söz eden, intihar edeceğini söyleyen biriyle arkadaşsınız. Duygularınız acaba nasıl gelişir? Bu duyguların bir rengi olsa, sizinki mutlaka siyaha dönen kirli bir gri gibi olurdu. Bu bir ses olsa, havaalanı ile otoyol arasında kalmış bir avuç boşlukta saatlerce beklemek gibi olurdu. Her iki benzetme de insan ruhunu anlatmaya yetmiyor aslında. Psikiatrların bir sözü vardır: “Sizden yardım isteyen bir insana yardım edin. Ama yardımınızla kurtulmayı denemek yerine, sizi de kendi bulunduğu yere çekmeye başladıysa, elini bırakın!”
    Negatif ilişkilerde, olumlu yanı oluşturmak ve bir insanın sizin enerjinizle ayakta durduğunu düşünmek insana olumlu duygular verebilir. Fakat, bu bir ilişki biçimi halini alıp da, süreklilik kazanırsa, enerjinizi emen bilimkurgularda rastlanılan cinsten bir canavara dönüşebilir. Benden size tavsiye, böyle dostluklarda ısrarcı olmayın ve ona bir psikiyatr tavsiye edin. Bu onun çok daha fazla işine yarayacaktır.

    Nasıl Korunabilirsiniz?

    Bütün bu söylediklerimizden sonra, eminim siz de çevrenizdeki ilişkileri düşünmeye başlamışsınızdır. İnsanları, sizde yarattıkları duyguları gözden geçirip, negatif olanların bir kısmını aklınızdan geçirmişsinizdir. İyi de, bu tip bağlar kolay kopmaz, diyorsanız, haklısınız. Kolay kopmazlar ama kolayca zararsız hale getirilebilirler. Size tavsiyem birisi canınızı çok sıkıyorsa, onun sizde yarattığı duyguyu mantığınızla tartıp, bu sıkıntının nedenlerini bulun. Bu nedeni saptadıktan sonra, kendi kendinize yanılıp yanılmadığınızı sorun. Sonuçta yanıldığınızı düşündürten sebepler buluyorsanız, o arkadaşınıza haksızlık edip etmediğinizi sorgulayın. Bu hesaplaşmada, kararınız size haksızlık edildiği yönünde olursa, sıra o kişiyle konuşmaya, hesaplaşmaya geldi. Bunları yaparken, düşman kazanmak için değil, dostluğunuzu korumak için yaptığınızı unutmadan, düzeyli ve dikkatli davranın. Onunla konuşup, bu sorunları aştınızsa, ortada bir problem kalmamış demektir. Eğer, arkadaşınız problem olmadığını düşünüp, haklılığını savunuyorsa, sizin strateji geliştirmeniz gerekiyor. Ona açık açık, kendisiyle bu biçimde bir ilişki kurmak istemediğinizi, bunun sizin için yorucu olduğunu, arkadaşlığınız üzerine biraz düşünmeniz gerektiğini söyleyebilirsiniz. Bu düşünme payı da işinize yarayabilir, sorunları çözmekte yardımcı olabilir.
    Uyaralım! Arkadaşınız, siz konuşmaya başlar başlamaz tepki gösteriyor ve size suçlamalar getirmeye başlıyorsa, o zaman “en iyi savunma saldırıdır” taktiğiyle hareket ediyor demektir. Ona bu tartışmada, kazananın ya da kaybedenin olmayacağını, kazanırsanız birlikte bir arkadaşlık kazanacağınızı söyleyin.
    Sonu nereye varırsa varsın, işleri oluruna bırakıp, sorunlarla yaşamak en kötüsü.
    Biliyorsunuz, dünya oluşmadan önce, kaos vardı. Böyle bir durumda kazansanız da kaybetseniz de iyi olan sizin elinizde kalacak.

    Arkadaş Arkadaşın

    * Özgüvenini arttırır.
    * Yaşamını canlandırır.
    * Hayat standart’ını yükseltir (parasal değil tabii).
    * Sorunlarını paylaşır.
    * Neşesini paylaşır.
    * Boş zamanlarını paylaşır.
    * Hüznünü paylaşır.
    * İşini paylaşır.
    * Tatilini paylaşır.
    * Planlarını paylaşır.
    * Aktivitelerini paylaşır.
    * Zamanını paylaşır.
    * Eski sevgilisini paylaşır.
    * Evini paylaşır.
    * Korkusunu paylaşır.
    * Yemeğini paylaşır.
    * Kredi kartını paylaşır.
    * Yalanlarını paylaşır.

    Arkadaş Seçerken Kendinize Sorun

    * Benimle benzer zevkleri paylaşıyor mu?
    * Benim farklı yönlerime ve alışkanlıklarıma nasıl bakıyor?
    * Onun farklı yönleri ve alışkanlıkları sinirime dokunuyor mu?
    * Bana yeni bir şeyler öğretebilir mi?
    * Ben ona yeni bir şeyler öğretebilir miyim?
    * Birlikte yeni bir şeyler yapabilir miyiz?
    * Arkadaşlarım, yeni arkadaşımla anlaşabilir mi?
    * Ben onun arkadaşlarıyla anlaşabilecek miyim?
    * Onunla birlikte olduğum zamanları kısıtlamalı mıyım, yoksa, hayatıma bütünüyle girebilmeli mi?
    * Beni anlayabiliyor mu?
    * Birlikte tatile gidip, birbirimize katlanabilir miyiz?
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty biz kadınlar :)

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 10:40

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 82948407su6
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 75013471vs3
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 36890835xh0
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 24980345mt9
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 28268875vf7
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 79569643is0
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 84509675rz7
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 72587093re3
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 28875634qf1
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 83740331wx3
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Ao
    mercimek
    mercimek


    Mesaj Sayısı : 55
    Yaş : 37
    Nerden : Ankara
    tecrübe değeri : 5863
    Kayıt tarihi : 04/12/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından mercimek Çarş. Ocak 14 2009, 11:18

    harika olmus Sebimu ellerıne saglık ama bunu yapan kesın bır erkek cok abartılmış... Razz
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6141
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Çarş. Ocak 14 2009, 11:22

    bence abartılı değil hata çok da doğru Very Happy
    mercimek sende feminenlik seziyom ben Razz
    mercimek
    mercimek


    Mesaj Sayısı : 55
    Yaş : 37
    Nerden : Ankara
    tecrübe değeri : 5863
    Kayıt tarihi : 04/12/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından mercimek Çarş. Ocak 14 2009, 11:30

    Razz sizin gozunuzden yazıldıgı senın onyayınlada dogrulandı muharrem ... bizi bole gorenler olduktan sonra femınenlık dogal Very Happy
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 11:32

    sağol mercimek bende senin gibi düşünüyorum ama olsun bizlere herşey yakışır yaf Very Happy
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6141
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Çarş. Ocak 14 2009, 11:35

    "siz, biz" gibi konuştuğuna göre sen harbi harbi feministsin Very Happy

    sebimuyla birlikde hatta iki oldunuz :)GULME
    mercimek
    mercimek


    Mesaj Sayısı : 55
    Yaş : 37
    Nerden : Ankara
    tecrübe değeri : 5863
    Kayıt tarihi : 04/12/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından mercimek Çarş. Ocak 14 2009, 11:36

    kesınlıkle bızlere hersey yakısır Very Happy Very Happy Very Happy
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6141
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Çarş. Ocak 14 2009, 11:42

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim2cx2
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim4il6
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim5uo9
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim1wy8
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim7uw8
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim8oh9
    mercimek
    mercimek


    Mesaj Sayısı : 55
    Yaş : 37
    Nerden : Ankara
    tecrübe değeri : 5863
    Kayıt tarihi : 04/12/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından mercimek Çarş. Ocak 14 2009, 11:45

    buda farklı bı yaklasım tabe Razz Evil or Very Mad
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6141
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Çarş. Ocak 14 2009, 11:48

    Kalpten Vermek
    --------------------------------------------------------------------------------
    13 yaşındayken annem bana asla unutamayacağım bir ders vermişti. Bir gün küçük bir markette alışveriş ediyorduk. O anda içeri giren aile dikkatimi çekti. Anne, kızı ve torunu gibi görünüyorlardı. Üsleri başları temiz gibi, ama yırtık pırtıktı. Bizlerden daha şanssız oldukları bir gerçekti. Markette gezinirken el arabalarım dikkatle seçtikleri gerekli yiyeceklerle dolduruyorlardı.
    Annem ve ben alışverişimizi bitirmiştik. Ödeme yapmak için kasaya yanaştık. Kasa sırasında önümüzde o aile vardı, aramızda sadece bir kişi vardı. Belirli miktarda paraları olduğundan el arabasından çıkardıkları her yiyecekten sonra kasiyere yekün aldırıyorlardı. Bu biraz zaman aldığından önümüzdeki adam sabırsızlanmaya başlamıştı.
    Duyulduğundan emin olduğum hoş olmayan şeyler söylemeye baş-lamıştı. Kasiyer yekünü aldı, ama kadıncağızın parası yetişmedi. Bazı yiyecekleri geri koymaya başladı. Annem cüzdanına uzandı, yirmi dolar çıkardı ve kadına uzattı. Kadın şaşırmıştı, "Bunu alamam" dedi.
    Annem kendinden gayet emin kadına baktı ve usulca yanıtladı, "Evet, kesinlikle alabilirsiniz. Bunu bir hediye olarak düşünün. Arabanın içindekilerinin hepsi de ihtiyacınız olan şeyler. Lütfen bunu kabul edin." Kadın parayı aldı, annemin elini sıktı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Çok teşekkür ederim. Bana daha önceden hiç kimse böyle yardım etmedi." dedi.
    Gözlerim yaşlar içinde marketten ayrıldım. Bu olayı asla unutamadım. Annemle babam beş çocuk yetiştirmişler. Hiçbir zaman çok paraları olmamış. Annemin şefkatli kalbi bana miras kaldığı için çok seviniyorum. Hiç bencillik yapmadan veriyorum. Dünyada bundan daha güzel bir duygu olabilir mi?
    Dee M. Taylor
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 11:57

    muharrempasha demiş ki:Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim2cx2
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim4il6
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim5uo9
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim1wy8
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim7uw8
    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Resim8oh9
    Very Happy Very Happy
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 17:34

    Zamanin Birinde Yasayan Mutsuz Bir Adam Varmis...

    Bir zamanlar bir tepenin uzerindeki villada bir oglan cocugu yasarmis.
    Iyi de yasarmis. Kopekleri ve atlari, otomobilleri ve muzigi severmis..
    Yuzmeye gider, futbol oynar, guzel kizlara bayilirmis...

    Bir gun Tanri'ya "Buyudugum zaman neler istedigimi buldum, uzun uzun dusunup" demis...

    "Neler"... demis Tanri...

    "Bir buyuk evde yasamak isterim. On kapisinda heykeller olsun. Arka kapida iki St. Bernard kopegi...

    Ucsuz bucaksiz bir bahce icinde... Uzun, cok guzel ve cok musfik bir kadinla evlenmek isterim.
    Siyah sacli, mavi gozlu, gitar calan ve tatli tatli sarkilar soyleyen..."

    "Uc guclu oglum olsun isterim ki, onlarla futbol oynayabileyim. Buyuduklerinde birisi buyuk bir bilim adami, oteki senator, ucuncusu de milli santrafor olsun."

    "Ben bir seyyah olayim... Okyanuslara yelken acayim, daglarin zirvelerine tirmanayim, insanlari kurtarayim.

    Bir Ferrari kullanayim, yollarda..."



    "Ne guzel bir hayal bu" demis, Tanri...
    "Mutlu olmani dilerim..."



    Bir gun oglan futbol oynarken ayagini incitmis. Ondan sonra degil daglara, agaclara bile tirmanamaz olmus.
    Okyanuslara yelken acmak da hayal olmus tabii...
    Bunun uzerine pazarlama okuyup, tibbi malzemeler dagitan bir sirket kurmus.

    Bir kizla evlenmis, cok guzel ve cok musfik. Ama uzun degil kisaymis. Saclari siyahmis ama, gozleri mavi degil, ela imis. Gitar calamaz, sarki soyleyemezmis ama, harika yemek pisirir, olaganustu guzel kus resimleri yaparmis.

    Isi dolayisi ile kent disinda bir villada degil, kentte bir apartmanin teras katinda oturmak zorunda kalmis, ama evinin deniz manzarasi gene harikaymis.

    Iki St.Bernard besleyecek bahcesi yokmus ama, evinde harika tuylu bir Ankara kedisi varmis.

    Uc kizi olmus. En kucukleri tekerlekli sandalyede yasamak zorundaymis, ama en guzelleriymis. Uc kiz da babalarini cok severlermis.
    Onunla futbol oynayamazlarmis ama birlikte denize, parklara giderlermis. Ucurtma ucurduklari da olurmus, bazen. En kucukleri haric tabii. O golgede bir agacin altinda oturur, gitari ile sarkilar soylermis.

    Iyi para kazanmis ama oyle kirmizi bir Ferrarisi olmamis.



    Bir sabah uykudan uzuntu icinde uyanmis ve en iyi arkadasina kosmus...

    "Ben" demis "Hic mutlu degilim..."

    "Neden"... demis, arkadasi...

    "Cocukken siyah sacli, uzun boylu, mavi gozlu, gitar calip sarki soyleyen bir kizla evlenmek isterdim.
    Oysa karim uzun degil, ela gozlu, gitar da calamiyor."

    "Karin cok guzel" demis, arkadasi... "Harika resimler yapiyor, enfes yemekler pisiriyor ustelik."

    Adam dinlememis bile onu...



    Bir gun karisina "Hic mutlu degilim" diye dokmus icini...

    "Neden" demis, karisi...

    "Cunku buyuk bir bahce icinde bir villada yasamayi duslerdim, oysa 47. katta bir apartman dairesine tikildim. Iki St. Bernard'in yasayacagi bir bahcem olsun isterdim, hani nerede..."

    "Konforlu bir apartmanda yasiyoruz" demis, karisi... "Oturdugumuz yerden okyanus gorunuyor.
    Guluyor, egleniyor, birbirimizi seviyoruz. Kedimizi oksuyor, guzel kuslarin resimlerini yapiyoruz... Uc de harika cocugumuz var."

    Adam dinlemiyormus bile...



    Ruh doktoruna kosmus bir gun...

    "Ben mutlu degilim" diye...

    "Niye" demis, doktor...

    "Cunku ben bir gezginci olmak, okyanuslara acilmak, daglara tirmanmak, insanlari kurtarmak isterdim. Oysa masa basi isim ve sakat bir dizim var simdi..."

    Ama sattigin tibbi malzemeler yiginla hayat kurtariyor" demis, doktor...

    Adam dinlememis bile. Doktor da ona 100 $ vizite yazip yollamis.



    Bir gun muhasebecisine "Ben cok mutsuzum" demis...

    "Neden" demis, muhasebeci.. .

    "Bir kirmizi Ferrarim olsun isterdim hep... Ve dunya umurumda olmasin. Oysa ise metro ile gidip geliyorum. Bir yigin da sorunlarim var."

    "Iyi giyiniyor, en iyi restoranlara gidiyorsun. Butun Avrupa ve Amerika'yi gezdin" demis, muhasebeci.

    Ama adam dinlemiyormus bile. Muhasebeci adama 100 $ danisma ucreti fatura edip yollamis.

    Onun da hayalinde kirmizi Ferrari varmis cunku.



    Adam, rahibe "Cok mutsuzum" demis...

    "Neden" demis, rahip...

    "Uc oglum olsun isterdim. Biri politikaci, biri bilim adami, biri sporcu. Oysa uc kizim oldu. Birisi yuruyemiyor bile..."

    "Ama cok guzel ve cok zeki uc kizin var" demis, rahip... "Seni cok seviyorlar. Basarili da oldular. Biri hemsire, biri sanatci, biri de muzik hocasi..."

    Ama adam dinlemiyormus bile...



    Oyle mutsuzmus ki hasta olmus sonunda. Bir beyaz hastane odasinda, etrafi beyaz giyinmis hemsirelerle dolu yatiyormus. Vucuduna bagli teller hastaneye kendi sattigi kalp cihazina gidiyor, kollarina bagli serumlarla besleniyormus .

    Fena halde mutsuzmus adam simdi. Ailesi, dostlari ve rahibi yataginin basina toplanmislar. Onlar da uzuntu icindeymis.

    Mutlu olanlar sadece ruh doktoru ile muhasebecisi imis.



    Bir gece adam hastane odasinda Tanri ile yalniz kaldiginda

    "Tanrim" demis...
    "Hatirlar misin, cocukken sana yalvarmis ve istediklerimi siralamistim."

    "Hatirladim" demis, Tanri...
    "Guzel bir hayaldi."

    "Peki, niye onlarin hic birini vermedin bana" demis, adam...

    "Verebilirdim" demis, Tanri...
    "Ama sana istemedigin seyleri vererek bir surpriz yapmak istedim."
    "Bak neler verdim sana..."
    Bir guzel, sevecen es, iyi bir is, yasanacak guzel bir ev.
    Uc tatli kiz evlat...
    Bir araya getirdigim en guzel yasam paketlerinden biriydi bu."

    "Evet" demis, adam...
    "Ama bana benim gercekten istediklerimi vereceksin sandim."

    "Ben de senin, benim gercekten istedigimi verecegini sandim" demis, Tanri...

    "Sen ne istedin ki" demis, adam hayretle... Tanri'nin da bazi seyler isteyecegini hic dusunmemismis hayatinda.

    "Sana verdiklerimle mutlu olmani istemistim" demis, Tanri...



    Adam karanlik odasinda sabaha kadar dusunmus. Sonunda yeni bir hayal kurmaya karar vermis. Yillar once kurdugu hayalin yerine
    "Keske bunu hayal etseydim" dedigi bir hayal...

    Bu defaki hayalinde, zaten sahip oldugu seyler varmis hep.

    Adam kisa zamanda iyilesmis, 47. kattaki dairesinde cok mutlu yasamis. Kizlarin sen sakrak sesleri, esinin derin ela gozleri ve harika kus resimleri arasinda mutlu oldugunu hissedermis butun gun...

    Geceleri de okyanusa yansiyan kentin isiklarinin dalgalar uzerinde oynasmasina bakar, gulumsermis...



    Sinir tanimadan buyuk dusunmek...
    Hayal gucunu sonuna kadar zorlamak...
    Ama elde ettikleriyle de mutlu olmayi bilebilmek.. .
    Tanri'nin insana verebilecegi en buyuk iki nimet bu olmali...
    Bakin bakalim, size neler vermis Tanri...



    Loren Seibold'in
    buyukler icin yazdigi bir masal....
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6070
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 5 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Ocak 14 2009, 17:40

    Hey sen yanlış duymadın,sana güveniyorum...
    Burada olmandan bana yaklaşımından,bana olan duygu ve hislerinden yana sana güven duyuyorum.
    Bilmiyorum benim için ne yaparsan yap,
    adına ne koyarsak koyalım en kötü diye adlandırılsa bile,bana en büyük iyiliği yapıyorsun...

    Neden bu kadar korkuyorsun.?
    Neden güven duymuyorsun.?
    İşinde seni ezene neden sinirleniyorsun.?
    İnsanlara düşman gibi niye bakıyorsun.?
    Bunların hepsini senin talep ettiğini hatırlatırım.
    Bunları sen istedin sen seçtin.!
    Anlamak için çok beklersin....

    Yetkiyi basite indirgeyip,başkalarını suçlamak en kolayı değilmi.?
    Annen ve eşin sana karıştı diye,onların istediklerinin tam tersi niye davranıyorsun.

    Sorumluluktan kaçmak,hep bir sebep bulmak,kendi dışında herkeste bir zayıf bulmak en kolayı...
    İşte bu sebeplerden,güvensizsin,hayatını korkarak yaşıyorsun,kendine sorunlu bir iş bulmuşsun,
    seni koruduğunu sanıyorsun...!!
    Yanılıyorsun,sadece sana ağırlık veriyor.Gittikçede ağırlaşıyor ve sana yaklaşılıyor.!

    Sana bir önerim var çıplak kalmayı dene ve buna güven..o zaman hürsün ve özgürsün.
    Hayatında birşeyler çıkarmana,çaprmana,bölmene gerek kalmadan özgürsün ve sonsuz bir güven içindesin.?
    İşte o zaman hayata güvendiğinde,senden başka gerçek yokherkes seni sana anlatıyor olacak..
    Suçlayacak kimsen kalmıyor,yapabildiğin sadece güzelliklere açık olman..
    çünkü güzeli çirkin buluyorsun kötüyüde iyi..!!
    Olumsuzu olumlu,Sevgisizliği sevgi,Düşmanlığı dostluk..!!

    Kimse sana enayi ol demiyor.?
    Sadece akıl ol,nedenleri sorgula,duvarları aş kalıplarını kaldır.
    O zaman akacaksın güveneceksin.
    Suçlamayacaksın.
    Kendini bileceksin ve güveneceksin bilmeden istemeden sorgulamadan..
    Hiç tanımadığına,hiç sevmediğine bile...

    Seni yargılasada,yerden yere vursada,sevmesede,eleştirsede,kısacası ne yaparsa yapsın,sana iyilik yaptığını bileceksin..

    Dön kendine bak,eğlenmenin tadına,sorumluluğunun bilincine,sessizliğin sesine,huzurun kavrayışına,
    cennetin kapılarına,adaletin vuslatına ve hakkın saygısına er..........

    Birbirimizi tanımasakta,tanışacağımızı,bunun bir paylaşım olduğunu,ne demek istediğimi anladığını...

    O kadar çoksunuz ki,bitmiyorsunuz sıra sanada gelecek...
    Öfkelerimin kararlığını kötüye dair herşeye katık ederek konuşacağım ve seni bulacağım..
    Bedenim bu dünyayı terk edene kadar.........

    Bana sinir olsanda içte bir yerde beni sevdiğine güveniyorum...

    Anlayışına ve değerinin paha biçilmez olduğuna güveniyorum...Hey sen sana....gü-ve-ni-yo-rum..

      Similar topics

      -

      Forum Saati Ptsi Kas. 25 2024, 18:14