BİZ V

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hayattaki küçük mutluluklar


+9
optimus prime
mercimek
LigoriN
KOLA
muharrempasha
gurbetci
sebimu
ßuRocK CaN
Çağatay
13 posters

    Mizah,Eğlence ve Hüzün

    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6067
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Paz Şub. 22 2009, 11:05

    kulağınıza küpecikler

    Paranı ver, gönlünü ver, selam ver, canını ver ama; sırrını verme!
    Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama; hiçbir zaman bos verme!
    Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama; bölücü olma!
    Esini begen, isini begen, asını begen ama; kendini begenme!
    Fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle ama; kin besleme!
    Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama; ihanet etme!
    Hedefe kos, cihada kos, yardıma kos ama; ortak kosma!
    Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama; agzını açma!
    Okumaktan zarar gelmez, oku ama; lanet okuma!
    Rakibini Geç, SINIFINI Geç ama; gülüp geçme!
    Ev al, araba al ama; beddua alma!
    Yaklas, konus, tanıs ama; uzaklasma!
    Dogrul, devril ama; egilme!
    Seslen, uslan ama; yaslanma!
    İtil, atıl ama; satılma!
    LigoriN
    LigoriN


    Mesaj Sayısı : 1283
    Yaş : 36
    Nerden : ankara
    tecrübe değeri : 6472
    Kayıt tarihi : 07/07/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından LigoriN Paz Şub. 22 2009, 11:05

    işte uzun bir aradan sonra ablamıza kavuştuk Very Happy
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6067
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty yalnızlık

    Mesaj tarafından sebimu Paz Şub. 22 2009, 11:15

    etrafa bakarsın yoktur kimse, dinlersin çevreyi kalp atışını duyarsın sadece, o an yalnızsındır. bi de tam tersi durum vardır, etraf bi ton insanla doludur ama gördüğün kendinsindir, her kafadan bir ses çıkar, ama duymazsın kendi sesinden başkasını, işte o zaman yine yalnız kalmışsındır.
    Evil or Very Mad öle işte
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Paz Şub. 22 2009, 11:18

    NEDEN SEVİNÇLER DEĞİL DE HÜZÜNLER İZ BIRAKIR?

    İki mahkum, yağmur sonrası demirlerin arasındaki küçük pencereden dışarı bakar.
    Biri der ki "Öf her taraf vıcık vıcık çamur oldu!"
    Diğeri der ki "Kaldır kafanı bak ebem kuşağı çıktı rengarenk!"
    En son siz kime iyilik yapmıştınız?
    Peki en son size kim kötülük yapmıştı?
    Bize iyiliği dokunan insanları çabuk unutuyor ama kötülüğü dokunanları unutmuyoruz…

    Günde binlerce başarılı cerrahi müdahalede bulunan doktorları görmüyor, bir tane sargı bezi unutan dikkatsiz doktoru unutmuyoruz…
    Yine binlerce polis namusuyla dürüstçe işini yapıyor, rüşvet alan iki polisten dolayı tüm teşkilatı karalıyor 'hepsi böyle bunların' diyoruz…
    Gündemden düşmeyen iki tane mankeni biliyor, hepsini de öyle kabul ediyoruz.
    Terk ettiklerimizin sayısını bilmiyor, terk edenleri unutmuyor ve asla affetmiyoruz…
    Yolsuzluk yapan -deprem sonrası da yargılanan- müteahhidi Veli Göçer'i tanıyor, ama yıkılmayan yüzlerce binayı yapanları tanımıyoruz.
    İktidarın yaptıklarını görmüyor yapmadıklarını biliyoruz.
    Öğrenciyken iyi notu biz alıyor kötü notu 'hoca verdi' diyoruz…

    Neden sevinçler değil de hüzünler iz bırakır yürekte?

    Sayısız örneklendirilebilir bunlar.
    Biz iyi şeyleri unutmada balık hafızamıza sığınıyor, kötü şeyleri unutamamada deve kinine bürünüyoruz.

    Sürekli şikâyet ediyor, sürekli bir yerlerimizi kanatıyor, bir türlü mutlu olmayı beceremiyoruz…
    Oysa Oktay Rıfat nasıl güzel değiniyor hayatın ıskaladığımız yerlerine, farkında olamadıklarımıza, kıymetini bilemediklerimize:

    Son Söz
    Bogazindan likir likir gecen
    Şu suyun kiymetini bil
    Nedir ki bu mavilik deme
    Pencereden görebildigin kadar
    Göğün kıymetini bil
    Kıymetini bil çiçek açmış bademin
    Güneşli odanın çamurlu sokağın
    Beyazın siyahın yeşilin
    Pembenin kıymetini bil
    Dirilik öyle bir şey yürekte
    Sevinçle çırpınır
    Kavak yelleri eser insanın başında
    İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
    Halk için girişilen savaşta
    O korkulu sevincin
    Öfkenin kıymetini bil
    Bil ki bu
    Budur işte
    Güneş yalnız dirileri ısıtır
    Güneşin kıymetini bil.

    Kötüyü düşünmek kötüyü çağırmaktır unutmayın! Polyanna olun demiyorum ama karamsar da olmayın. Yarım bardak suya baktığınızda 'bu bardağın yarısı boş' demeyin, 'bu bardağın yarısı dolu' deyin yeter…
    Çocuğunuzun, sevgilinizin, babanızın, elemanınızın, patronunuzun dolu tarafını görün; kötüye meyletse de kalbiniz, aklınıza iyi yanlarını getirin…
    Hepimiz bu ülkedeyiz, eksik olanları hepimiz yaşıyoruz ama yaşadıkça ve yoğunlaştıkça da eksildiğimizi görüyoruz…
    Enerjimizi yitiriyor, etrafa nefretle bakıyoruz.
    Siz umut dolu cıvıl cıvıl çevreniz olsun istiyorsanız; siz öyle olun önce!
    Siz somurtan, sürekli dert yanan şikâyet eden birini ne kadar istemiyorsanız bilin ki onlar da istemiyor…

    Şimdi sorun kendi kendinize: "Ben ne kadar aranan bir arkadaşım ve arkadaşlarımın beni aralarında görmek istemelerinin gerçek sebebi ne?"
    Bir de tavsiye -naçizane- siz de sizin geçmişinizde çocukluğunuz dâhil kötü iz bırakan kimler varsa, hepsini affedin yüreğinizde, ama samimiyetle…
    İşte o zaman rahatlayacak ve bunca yıldır nasıl kendi kendinizi boşu boşuna yediğinizi anlayacaksınız.

    Ama önce kendinizi affetmek şartıyla!
    Şimdi sıra sizde.
    Sevinçler iz bıraksın artık yüreklerinizde.
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6067
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Paz Şub. 22 2009, 11:32

    Arrow Smile
    LigoriN
    LigoriN


    Mesaj Sayısı : 1283
    Yaş : 36
    Nerden : ankara
    tecrübe değeri : 6472
    Kayıt tarihi : 07/07/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından LigoriN Paz Şub. 22 2009, 11:58

    sen
    içindeki mutluluğu,yüreğindeki sevdayı sakın kaybetme
    hüzünlerin ve acıların daha fazlası gelse de
    kahırların ağıtları sel olup aksa da bedeninden
    yaşadıklarına inat
    Seni seven birinin olduğunu hatırlayıp
    gülümse olmaz mı?
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Paz Şub. 22 2009, 12:01

    LigoriN demiş ki:sen
    içindeki mutluluğu,yüreğindeki sevdayı sakın kaybetme
    hüzünlerin ve acıların daha fazlası gelse de
    kahırların ağıtları sel olup aksa da bedeninden
    yaşadıklarına inat
    Seni seven birinin olduğunu hatırlayıp
    gülümse olmaz mı?

    ben buna kısaca "avuntu" diyorum Smile
    LigoriN
    LigoriN


    Mesaj Sayısı : 1283
    Yaş : 36
    Nerden : ankara
    tecrübe değeri : 6472
    Kayıt tarihi : 07/07/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından LigoriN Paz Şub. 22 2009, 12:06

    avuna bilmek güzel bişi muhito peki ya avunamayanlar napsın I love you
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Paz Şub. 22 2009, 12:09

    LigoriN demiş ki:avuna bilmek güzel bişi muhito peki ya avunamayanlar napsın I love you
    OYALANSIN...
    gökhanın güzel bi sözü var; "unutmak için deli gibi çalişarak bedenini yormak" diye bişiydi:)
    LigoriN
    LigoriN


    Mesaj Sayısı : 1283
    Yaş : 36
    Nerden : ankara
    tecrübe değeri : 6472
    Kayıt tarihi : 07/07/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından LigoriN Paz Şub. 22 2009, 12:16

    benim gibi hiperaktifler napsın muhito Cool
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Paz Şub. 22 2009, 12:19

    uyku ilacı kullan Smile uyumakta bi nevi untmakdır Very Happy
    LigoriN
    LigoriN


    Mesaj Sayısı : 1283
    Yaş : 36
    Nerden : ankara
    tecrübe değeri : 6472
    Kayıt tarihi : 07/07/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından LigoriN Paz Şub. 22 2009, 12:25

    anam ilaçlar etki etmii bana küçük bi bünye gibi gözüküyorum ama at gibiyim maşallah Very Happy Very Happy Very Happy
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6067
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Paz Şub. 22 2009, 19:19

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 14567837vl5je6
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Ptsi Şub. 23 2009, 13:15

    Bizi bu hale getiren bir kalem. Kocaman bir silgimiz olsaydı bastıra bastıra silseydik bazı satırlarını yazdıklarımızın semaya. Yada gerektiğinde nokta koymayı da becerebilseydik bol virgüllü hayatlarımıza..Neyse ki takvimler sayıları abartıyor daha çok küçüğüz. Bir gün belki imla kurallarını da öğreneceğiz...
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Ptsi Şub. 23 2009, 17:49

    Yalanlar Söyle Bana
    Epey olmuş, not etmişim bir yana... Yıllar önceden kalma bir konuşma. Ne kaldıysa aklımda yazmışım.

    Diyor ki notlarım: Aslında bir "yalan" avutacaktı onu. Gerçek umurunda değildi. Kalbinin beklediği tek şey biraz avutulmaktı işte. Sevdiği, onu sevmiyorsa bile seviyorum desin istiyordu. Adam belli ki hiçbir zaman istediği gibi sevmeyecekti onu. Ansızın çalmayacaktı kapısı mesela. Bir sabah çalıştığı masaya bir buket çiçek bırakılmayacaktı. "Bu şarkıyı anımsıyor musun?" diye sormayacaktı telefonun diğer ucundan. Birlikte bir yemek pişirilmeyecekti asla ve domatesler doğranırken haberlere birlikte kederlenilmeyecekti. Şefkatle okşanmayacaktı ateşlenmiş alınlar. Aşk için ertelenmeyecekti hiçbir iş...

    Ve... Terk edilmeyecekti hiçbir "alışkanlık"... Sıradışı olmayacaktı bu ilişki. Bütün bunları biliyordu ama birisi ona tersini söylesin istiyordu. Biri ona "özel" olduğunu, her şeyin düzeleceğini, bütün bunların geçici olduğunu söylesin istiyordu.

    Sevilmemekten eskimiş kalbi bir yalanla tadilata girsin istiyordu. Razıydı, yeter ki biri kandırsaydı onu. İyi bir şey söylesin birileri, desin ki mesela "Aslında seviyor seni. Ama gösteremiyor sevgisini. Belli edemiyor işte. Öğrenmemiş nasıl sevilir bir insan? Hepsi böyle biliyorsun. Ama ben anladım, çok seviyor seni. Sen görmedin dün, arkan dönüktü ama öyle güzel baktı ki sana... Suskunluğu içine kapanıklığından, sevgisizliğinden değil inan bana."

    Böyle desin istiyor birileri.

    Kandırıyorum onu.

    Duymak istediklerini söylüyorum.

    Bir parça teselli bulsa da, o aslında sevdiğinin yalanlarını istiyor...

    Eski notlarımı okurken bunu bir yana ayırıyorum. Düşünüyorum da, gittikçe büyüyor kandırılma isteğimiz galiba...

    Gerçek olduğundan daha ağır geliyor çünkü artık. Daha dayanılmaz, daha kaldırılmaz oldu... İç karartan, umutsuzluğa alıştıran, bezdiren, hani olmasa daha iyi olur bir hale geldi. İşte bu yüzden artik kimin umurundaki gerçek?

    Kimin umurunda yani dayanılmaz sesli bir adamın bir ses yarışmasında ön sıralara çıkması? Kimin umurunda, ciğeri var mı yok mu bilinmez insanların köşe başlarında yol tutması? Kimin umurunda gözümüze baka baka var olanı yok diye gösterenler? Kimin umurunda her akşam yok olanı varmış gibi anlatanlar?

    Geçtiğimiz günlerde Pakize Suda "Genç kızlar kandırılmak istiyor" diye yazdı. Nicedir aklımdaydı aşk ve yalan yazmak. Tam da üstüne geldi Pako'nun yazısı.

    Üstelik sadece genç kızlar değil kandırılmak isteyenler...

    Sıraya girdik hepimiz... "Dertli gönlümüze bir yalan daha söyleyiniz, ömrümüz mutlulukla nihayet bulsun" diye beklemekteyiz.

    Bal gibi fakındayız oysa. Yazının başında anlatılan sevdalı gibi... Olmayacak bir iş ama birisi "olur" desin diye bekliyoruz... Bir yalanla avunacak kalbimiz... Hepsi bu!
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Ptsi Şub. 23 2009, 18:19

    Vazgeçilmezim
    İnsanın içine işleyen bir ayaza ev sahipliği yapan kış sabahında, seni düşündüğümde içime yayılan sıcaklığın, dışarıdaki iki metre karı bile eritebileceğini düşünüyorsam...
    Uykudan yüzümde mutlu bir gülümseme ile kalkıp benimle birlikte uyanan güne senin adını veriyorsam...
    Evimin bütün duvarlarında senin yüzünü görüp, bana baktığını hissediyorsam...
    Ve bu beni her gün hep aynı şekilde heyecanlandırıyorsa...
    İçtiğim çayın şekeri, sigaramın dumanı, kahvaltımın her lokması sen oluyorsan...
    Sokakta bana bakan her insan, yüzümdeki tarifsiz sevinci görüp hayrete düşüyorsa...
    Sevdiğin şarkıyı defalarca başa alıp bıkmadan defalarca dinleyebiliyorsam...
    O şarkının her sözüne seninle ilgili ayrı bir anlam yüklüyorsam...
    Yüzlerce kişinin arasında bile kadehimi sadece senin şerefine kaldırıyorsam...
    Başımı döndüren şeyin aslında içki değil, sana olan aşkım olduğunu biliyorsam...
    Yorucu bir günün sonunda ufacık bir sözünle, bir gülüşünle uzun bir tatilden dönmüş gibi enerji doluyorsam...
    Ve o enerjiyle hiç uyumadan günlerce çalışabileceğimi duyumsuyorsam...
    Gün boyu saatleri, dakikaları sayıp 'Neden geçmiyor bunlar' diye hayıflanıyorsam...
    Ve hep seninle buluşacağımız anı bekliyorsam...
    Kitap okurken seni düşünmekten kendimi alamayıp aynı satırı defalarca tekrar ediyorsam...
    Sonra sana bunu anlattığımda birlikte ne kadar güleceğimizi düşünüp keyifleniyorsam...
    Seninle ilgili planlar yapıyorsam...
    Sadece varsayımlara dayalı olsa bile o planları mükemmelleştirmek için her ayrıntının üzerinde dakikalarca düşünüyorsam...
    İzlediğim filmdeki başrol oyuncularının yerine kendimizi koyup 'Biz olsaydık böyle yapardık' diyorsam...
    Yüzyıllardır sevgililerin kullandıkları klasik sözcüklerin benim duygularımı anlatmaya yetmediğini fark ediyorsam...
    Yine de bunları söylemekten hiç ama hiç bıkmıyorsam...
    Aşkımın coşkusunu sana yansıttığımda senin de bana aynı coşkuyla karşılık vereceğini biliyorsam...
    Kahkahanın en güzelini seninle atacağımı, yemeğin en güzelini seninle yiyeceğimi, içkinin en keyiflisini seninle içeceğimi düşünüyorsam...
    'Hayatının en anlamlı şeyi ne' diye sorduklarında tereddüt bile etmeden senin adını verebiliyorsam...
    Sen benim için vazgeçilmez olmuşsun demektir...
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından muharrempasha Ptsi Şub. 23 2009, 18:23

    Sendeki O Şey
    Bir şey var sende bir şey, bulamıyorum. Beni nasıl bu hale getirdin, anlamıyorum. Yüzümde bir gülücük, içimde sonsuz enerji, güne keyifle başlayıp, keyifle bitiriyorum. Aşka küskün yüreğimde yeniden kelebekler uçuyor. Neredeyse yaz bitecek ama ben sanki baharı daha yeni yaşamaya başlıyorum.
    Bir şey var sende adını koyamıyorum. Nereye baksam seni görüyorum. Kiminle konuşsam sen oluyorsun. Sen olunca, başka hiçbir şey umurumda olmuyor. Senin adını heceliyorum. Yanımdasın, değilsin fark etmiyor. Her anımda seni yaşıyorum.
    Bir şey var sende, nedir bilemiyorum. Seninleyken bile seni özlüyorum. Yollarım hep sana çıkıyor, ben sana yürüyorum. En güzel çiçekleri toplayıp demet demet sana vermek istiyorum. Gök kubbenin en hoş sedası olup dünyaya sadece senin adını haykırmak, sadece sana duyduğum hayranlığı anlatmak istiyorum.
    Bir şey var sende, bir türlü anlayamıyorum. Uçsuz bucaksız, masmavi bir deryasın sanki ve ben yüzlerce fırtınayla savaşmış geminin yorgun kaptanı gibi senin kıyılarına vuruyorum. Maviyi bir tek sana yakıştırıyorum. Sen mavi oluyorsun, ben sana bakarken kendimi kaybediyorum. Sessizlik dağılıyor, sesin kulaklarımdan yüreğime akıyor, bütün şarkıları sana armağan ediyorum.
    Bir şey var sende, dilimin ucunda, söyleyemiyorum. Yalnız gecelerime inat, şimdi karanlığı milyonlarca yıldızla aydınlatıyorum. Her yıldız sensin, gecemin yıldızı, kalbimin yıldızı, sevdamın yıldızı, ömrümün yıldızı oluyorsun. Yoksan, kaldırıyorum başımı göğe, senden milyonlarcasını görüyorum. Her gece yıldızlarla sevişiyorum.
    Bir şey var sende, soramıyorum. Seni kimse görmesin, kimse bilmesin istiyorum. "Bana kal, benim ol" diye adaklar adıyorum. Yalancı aşkları, tükenmiş sevdaları kendi tarihimin sayfalarına gömüp yeni bir defter açıyorum, bir tek seni yazıyorum. Yaz yaz bitmez öykülerin kahramanı oluyorsun, senin maceralarını anlatıyorum.
    Bir şey var sende, tanımlayamasam da işte ben o şeyi arıyorum. Seni, nefes nefese gecelere, deli sevişmelere, sevdaya uyanan sabahlara, bitimsiz günlere davet ediyorum. Gel benimle, aşkın da, tutkunun da en koyusunu yaşayalım. Bir kalbi keşfetmenin hazzına yeniden varalım. Bir tende erimek neymiş, hatırlayalım. Menzilimiz olmadan, nereye varacağımızı sormadan, aşkın rehber olduğu bir yolculuğa çıkalım. Buradayım, yolun başında.... Bekliyorum...
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty İlk bırakıp gidene; Feride'ye....

    Mesaj tarafından muharrempasha Ptsi Şub. 23 2009, 18:24

    Saçlarımı tarar mısın Feride?
    - İlk bırakıp gidene… Feride’ye…-
    Ertesi gün gitmişti. Döner diye bekledim ama dönmedi. Hiç dönmedi. Hoş, gitmesini ben istemiştim. Hatta dönmemesini de… Peki bu boşluk neden? Bu kırıklık? Bu anlamsız acı? Neden?

    Onunla beraber eve bir sürü yabancı doluyor. Ben henüz doğru mu yaptım, yanlış mı, kendimle tartışıp dururken, o, eski kocaman bavulu, siyah postalları, uzun etekleri, bol kazakları, dizi yırtık kotu, boncuk kolyeleri, hızması, siyah ojeleri, duvar yazıları, kaplumbağası, mumları, tütsüleri, tarot kartları, doğunun gizemli dünyasından batıya buhur buhur akan kitapları ve bitmek tükenmek bilmeyen dostlarıyla evin her köşesine siniyor. Günde en fazla üç kez çalmayı becerebilen telefonum onun gelmesiyle sabahtan gece yarılarına kadar yeni sesler taşıyor kulaklarıma. Vazodaki yapma güllerin yerini her hafta başı değiştirilen mevsim çiçekleri alıyor. Sigara içmek yasak. Her nasılsa bu kurala eve gelen herkes uyuyor. Tuhaf ama ben de…
    “Aslında ölüm hayatın bir parçası. Yani… Bir evin farklı odaları gibi. Yalnızca bir odadan diğer bir odaya geçiyorsun hepsi bu…”
    Kurumuş çiçekleri vazodan çıkarıp çöpe atıyor. Suyu döküyor. Vazoyu çalkalayıp içine yeni su koyuyor. Ve sonra yeni çiçekler…
    “Asıl sorun, bulunduğun odaya nasıl baktığında. O odadaki görüntüleri, sesleri sanki sana aitmişçesine sahiplenmende. Eğer bu alışkanlığı kırabilirsen korkunu da yenersin. Korkunu yener ve diğer odaya daha rahat geçersin.”
    İrkiliyorum. Nasıl anladı? Ölümden korktuğumu nasıl anladı?
    “Gözlerin… Şu attığım çiçeklere öyle bir bakışın var ki…”

    El yordamı bir anıya tutunuyorum zihnimin karanlığında. Annemin öldüğü gün dostlarından, akrabalarından gelen yığınla çiçeği ağlayarak tekmelediğimi hatırlıyorum. “Yoğun işleri dolayısıyla gelemeyerek taziyelerini bildiren” dostlarından gelen çiçekler… Hepsi çöpü boyluyor.
    Bir tek, annemle babamın, ilk evlilik günlerinde, ilk büyük kavgalarını etmelerine neden olan yapma çiçekler kalıyor evde. Annemin, bu çiçeklerin öyküsünü hüzünlü bir gülüşle anlatışı gözlerimin önünde…
    “Ama sevgilim, dedi, baban olacak o deli, gerçek çiçek getirsem iki gün sonra solacak. Bunları ömrünün sonuna kadar saklayabilirsin. Fena mı yani? ”

    Neden o çiçeklerin atılmasına hiç sesimi çıkarmıyorum, anlamıyorum. Daha bir çok şeyi anlamadığım gibi…

    Telefonun sesiyle uyanıyorum. Saat dört. Akşam. Dün gece de hiç uyuyamadım. Sersem gibiyim.
    “Efendim?”
    “Feride?”
    “Ah… Hayır. Feride yok…”
    “Tamam. Ben sonra yine ararım.”
    Telefon kapanıyor. Tam “O gitti” diyecekken… “Bir daha dönmeyecek” diyecekken… O gitti… Gitti… GİTTİ!

    Kendi evini gözetleyen bir röntgenci gibiyim. Ya da… Hani korku filmlerinde olur ya; şöminenin üzerindeki, bir önceki yüzyıldan kalma, nesiller öncesinin büyük büyük babaanne portresi gibi… O eskiye ait gösterişli giysisi ve duruşuyla yüzyıl önce çok farklı bıraktığı evini korkunç ve zorunlu bir sessizlikle izleyen bir babaanne…
    Değişim öyle hızla yakıyor ki eskiyi, bu büyük yangından hiçbir şey kurtaramıyorum.

    Bir akşam dönüşümde, nefis bir sofrayla karşılıyor beni. Şarap… İçmeyeli ne kadar olmuştu? O gece sarhoş oluyorum.
    Sabah, darmadağın bıraktığımız mutfağın kapısına asılmış bir not buluyorum: “Sakın toplama. Bozulurum. İyi bir kız ol. Gelince beraber hallederiz. Öptüm.” Su içilmiş bardağa bile dayanamayan ben, gece yarısına kadar, o gelsin de mutfağı beraber toplayalım diye bekliyorum.

    “Hiç sevgilin oldu mu senin?”
    Ne anlamsız soru…Tabii ki olmuştu! Çok eskiden… Annem yaşarken… Ona anlatırdım hep…
    “Amaan… Sen bana bakma. Saçmalıyorum işte… Olmaz olur mu hiç?”
    Duruyor. Merak atlarını dizginlemeye çalışıyor. Ama öyle vahşiler ki karşı koyamıyor.
    “Ne oldu sonra?”
    Dizginlerinden kurtulup dört nala koşan atları seyrediyorum yüzünde. Yanlış anlıyor. “Tabii istemezsen anlatmazsın. Rahat ol…”
    Anlatmayı istemiyorum. Aslında gizleyecek bir şey yok. Herkesinki gibi bir aşk öyküsü işte… Ben anlatmayı istemiyorum. Sırf atlar özgür kalsın diye…

    Çiçekler soluyor. Perdeler kapalı. Mutfak darmadağın. Duvarlara yapıştırdığı notlar teker teker düşüyor.
    Hastayım.

    Hasta buluyorum onu. Hiç alışkın olmadığım bu aciz görüntüsü korkutuyor beni. Soğuk ter döküyor. Yüzü bembeyaz. Koşup nane limon kaynatıyorum. Zorla içiyor. Bir aspirin…
    “ Hayır…” diyor. “Midem rahatsız.”
    Gece sayıklıyor durmadan. Birisinden özür diliyor. Bir kadın ismi. Sevim…
    “Sevim kim?”
    Sabah. Kahvaltıda sanki hiçbir şey olmamışçasına oturuyor karşımda. Bir gece öncesi yaşanmamış gibi. Oysa ben yorgunum. Atlarımsa dolu dizgin…
    “ Sevim… kim?”
    Soru tekrarlanınca bir boşluğa düşüyor. Şaşırıyor çünkü. Çünkü ben soru sormam.
    “Sevim…” Elindeki fincanı yavaşça masaya bırakıyor. “Annemdi…”
    Bir insan neden bu kadar zorlanır annesinden söz ederken? Neden özür diler ondan kâbuslarında? Ve neden hiçbir bağ yokmuş gibi yaşar geçmişiyle?
    “ Ne oldu peki? ”
    Kendime dönüyor soru. O karşımda kayboluyor… Annem geliyor.

    Annemi hatırlıyorum… Ben beş yaşındayken tüm ailesini karşısına alarak babamı terk ediyor.
    “Yapma…” diyorlar. “ Bizim ailemizde boşanmak yoktur. Ne olursa olsun o senin kocan. Düzelir bir gün… Hep böyle olacak değil ya! ”
    Annem inanmıyor bu sözlere… İnanamıyor. Ne kadar istese de…
    “Sen can simidimizdin sanki…” diyor. “Koskoca iki insanın beceremediği şeyi, senin becermeni bekliyorduk. Evliliğimizi sen kurtaracaktın. Dedeler, teyzeler, amcalar… Herkes seni bekliyordu. O küçücük can parçası bir ümitti bu büyük sülâle için. Benim içinse… Öyle farklı bir şeydin ki! Öyle büyük… Öyle anlatılmaz! Her kıpırdanışında daha da bağlanıyordum sana. Seni daha görmeden çok sevmiştim. Çünkü… Çünkü, beni yalnız bırakmıyordun. Beni dinliyordun. Sana öyküler anlatıyordum. Şiirler okuyordum. Şarkılar söylüyordum. Her gün, yarına köprü oluyordun. Sana okuyacağım, söyleyeceğim şeyleri bir gün önceden hazırlıyordum. Öyle yalnızdım ki…Öyle yalnızdık ki!”
    Babam sanatçı kimliğinin ardına saklanarak içiyor. İçtikçe o kimlikten uzaklaşıyor. Zamanla annemi kendine, yaratıcılığına bir engel olmakla suçluyor. Yapamadıklarını anneme yüklüyor. Annemse ilk zamanlar buna inanarak susuyor, bu büyük suçlamayı sineye çekiyor. Zamanla, yalnızca susuyor. İnanmadan susuyor. Evliliği de boşanması gibi çünkü. Aniden. Kimseyi dinlemeyerek.
    “Yapma…” diyorlar. “ Bizim ailemiz bu evliliği kaldıramaz. Adamın tipi tip değil. Sakal desen bir karış. Alkol, sigara… Kimin karşısına çıkarız bu meymenetsiz adamla? Kime anlatırız bu da bizim damadımız diye?”
    Annem dinlemiyor bu sözleri. Dinleyemiyor. Öyle sevmiş ki…
    “ Bayılıp kaldığım oluyordu evde. Zor bir hamilelik geçiriyordum. Anlamıyordu. Derken sahibi yok telefonlar gelmeye başladı eve. Ben açınca kapanıyordu. O açınca… Mutlaka acele gitmesi gereken yerlere çağırıyorlardı onu… Ona hiç sahibi yok telefon rastlamıyordu. Susuyordum… Ta ki…”
    Ben doğduktan dört gün sonra geliyor babam. Hastanede içeri almıyorlar sarhoş diye. Beni çok sonra görüyor. Annem deliriyor.

    “ Ne oldu peki? ”
    Feride çok uzun süre susuyor. Sorumu tutup havada asılı kaldığı yerden önüne atıyorum. İrkiliyor, hafif bir sesle…
    “Bilmem…” diyor. “Hiçbir şey olmadı galiba. Bir yerlerde yaşıyor herhalde… Benim gibi… Herhalde yaşıyor…”
    Karşımda aniden değişen ruha bakıyorum. Bu, o olabilir mi? Ya da o, bu muydu?
    Ayağa kalkıyor. Gidip pencereyi açıyor. Uzun süre soğukta kalıyoruz. Atlar ürperiyor. O ise hiçbir şey söylemeden çıkıp gidiyor!

    Babam kovulmanın acısıyla beni ve annemi sonsuza dek lânetleyerek evden gidiyor. Onunla beraber suluboya tablolar, alkol şişeleri, o sivri egoizm, “Beni hiç anlamadın sen”ler, annemin gece nöbetleri ve aslında hiç var olmayan baba sıcaklığı da evden çıkıp gidiyor. Annem ağlıyor.
    Annem, bir fiskede devirip aşkı, hayatı bana sunuyor.

    Atları dizginlemeye çalışırken hayata tutunduğumun farkına varmıyorum. Feride’nin izdüşümlerini takip ettikçe ona dair bir şeyler öğreniyor, şaşırıyor, bocalıyorum. Kimi zaman bir kitabın arasından bir not fırlıyor, kimi zaman bir bakış -ansızın-, bir duruş -hepsinden farklı- beni ona yaklaştırıyor, beni ondan uzaklaştırıyor.
    “AYNI EVDE, DENİZ AŞIRI ÜLKELERDE YAŞIYORDUK. ARA SIRA HÜZÜNLÜ AŞK ŞARKILARI ISLIKLAYAN TAYFALI GEMİLERLE HABERLER YOLLUYORDUK BİRBİRİMİZE. GEMİLERİN BATTIĞI ÇOK OLUYORDU YA, BİR DE LİMANA ULAŞABİLDİLER Mİ… DEĞMEYİN KEYFİMİZE! LANETLİ DENİZ KIZLARI ANİDEN YAŞLANIYORDU. SAÇLARI DÖKÜLÜYOR, ELLERİ TİTRİYOR, PULLARI RENK DEĞİŞTİRİP SOLUYOR, MATLAŞIYORDU.
    GÜLÜYORDUK AMA… OKYANUSUN BÜYÜKLÜĞÜNÜ HEP UNUTMUŞ OLUYORDUK. ÖYLE ÇOK LANETLİ DENİZ KIZI VARDI Kİ… ANSIZIN HATIRLAYINCA BİZ YAŞLANIYORDUK.”
    FERİ

    Zaman bu büyük boşlukta eski ve dev bir sarkaç gibi delirtici bir yavaşlıkla sallanıp duruyor. Kapı çalıyor, telefon çalıyor… Televizyon; mekanikliğinin intikamını yaşamdan alırcasına ölüm haberleri yansıtıyor duvarlara. Duvarlar kan içinde. Feride olsaydı birlikte temizlerdik her şeyi. Sesleri, görüntüleri, kanları, beynimi, beni… Olsaydı Feride… Feride ol-say-dı… Feride!

    Feride’nin bir yurtta gönüllü annelik yaptığını öğreniyorum. Tesadüfen. Ve tesadüfen bir parkta rastlıyorum ona, bir akşam üstü. Yanında bir çocuk. Ayakları çıplak. Saçları yapış yapış. Bir adamla kavga ediyor Feride. Adam ona tokat atıyor. Feride adamı tekmeliyor. Çocuğu tuttuğu gibi elinden oradan uzaklaşıyor. Parkta Feride’nin görüntüsü büyüyor, büyüyor!

    Hastalık ansızın vuruyor. Annem parça parça uzaklaşıyor yaşamdan. Yaşam parça parça uzaklaşıyor ondan. Öyle çaresiz kalıyorum ki…

    Çocuk büyük bir iştahla yiyor tabaktakileri. Sonra yine istiyor. Feride görüntüsüne hiç uymayan bir anne yumuşaklığı ve sıcaklığıyla tabağı tekrar dolduruyor. Anlamıyorum.
    Duvardaki çerçeveme geri dönüyorum.
    “KENDİNDEN BAŞKA VERECEK BİR ŞEYİ KALMAMIŞ BİR İNSANIN BUNCA CÖMERT OLMASI NE KORKUNÇ VE NE GÜZEL!” FERİ
    Duvar yazıları çoğalıyor. Feride çoğalıyor.

    Çaresizlik büyüdükçe küçülüyorum. Annemle beraber hiçliğe yuvarlanıyoruz. Annem hızla uzaklaşıyor. Ancak ben boşluğa -varla yokun arasına- çivilenip kalıyorum. Annemin yok oluşu tıraş edilmiş bir adamın kafasına damla damla akıtılan su gibi devamlı ve çıldırtıcı bir gürültüyle düşüyor yüreğime… Yüreğim bu zulüm karşısında, bu işkence karşısında -acısını gizli bir parola gibi gömüp zihnine- dilini koparıp atıyor.
    Yüreğim bir daha hiç konuşamıyor!

    Çocuk gidiyor. Nereye, neden bilmiyorum. Feride söylemiyor. Ben atların dizginlerini sıkı sıkı tutuyorum.

    Dönseydi Feride… Gel-sey-di… Neler sorardım ona… Derdim ki… Neredeydin? Neden gittin? Ben şaka yaptım…Yal-nız-ca şa-ka… Ne komik değil mi?

    “ Feride. Saçlarımı tarar mısın? ”
    Saçlarımdan sular damlayarak, yalın ayak, tarak elimde karşısına dikiliyorum. İstiyorum ki, git terliklerini giy, üşürsün, desin. Demiyor. Kırılıyorum. Gülerek gel diyor. Oturuyorum önüne… Elimden tarağı alıyor. Önce uçlarını açıyor saçlarımın…
    … Tıpkı… tıpkı …
    Sonra elleri giderek başımın üzerine uzanıyor. Gözlerimi kapıyorum. Yavaş yavaş… İncitmeden… Severek tarıyor. Tıpkı…
    … Annem gibi…Elleri annemin yumuşacık elleri gibi…Annemin…elleri… Anne! …

    Sabaha kadar ellerini ellerimin içinde tutuyorum annemin. Ölüm üşütmesin diye!

    Feride gelse… Saçlarımı sevse…Gülse yine annem gibi…Yumuşacık gülse… Feride gelse… Feri-de… gel-se… Feri-de…

    O gece başımı koyup Feride’nin kucağına, uyuyorum. Ne güzel… Tanrım, ne güzel!

    Annemi götürüyorlar.
    “Dikkat edin, elleri üşümesin!”
    Ağlıyorum. Çiçekler ilişiyor gözlerime… Onu reddeden ailesinden gönderilen bir lütuf gibi. Dayanamıyorum…Tekmeliyor, tekmeliyorum…

    Feride büyük bir sevgiyi kendine ait dünyanın sırlarıyla alıp gidiyor. Gitmesini ben istiyorum.
    Anneme öyle benziyor ki artık… Beni reddeden bir Tanrı’dan gönderilen bir lütuf gibi.
    Dayanamıyorum… “Git… Git!” diye haykırıyorum.

    “ Feride mi? Ah, evet. Annem yarın burada olacak… Yarın ararsanız evde bulabilirsiniz… Ben kızıyım efendim… Ben… Feride’nin biricik kızıyım!”
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından Çağatay Çarş. Şub. 25 2009, 05:10

    Bulutlardan, aradan, daha ilerden,güneşten de daha ilerden,sessizlikten,sessizliklerden,sessizliklerden gelen fısıltılardan,onlarında ilersinden,deli gibi kaynayan ışıktan,ateşten,sesten,sonrasındaki huzurdan…Ne zaman?

    G.Ç.T
    muharrempasha
    muharrempasha


    Mesaj Sayısı : 565
    Yaş : 43
    Nerden : istanbul/üsküdar
    Lakap : sız
    tecrübe değeri : 6138
    Kayıt tarihi : 08/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Askerlikten muaf tutulma talebi

    Mesaj tarafından muharrempasha Çarş. Şub. 25 2009, 10:35

    (Aşağıda anlatılan bu olay resmi kayıtlardan alınmıştır.)

    Saygı değer Hakim Bey..

    Saygılarımla size açıklama özgürlüğümü kullanarak bazı şeyleri bildirmek istiyorum. Umarım bu durumu en kısa zamanda açıklığa kavuşturursunuz.

    Şu günlerde askerliğe çağrılacağım.

    Adım Cafer Keskinbıçak .

    24 yaşındayım ve şu anda 44 yaşında olan Mahmure adındaki dul bir bayanla üç yıl önce evlendim.

    Evlendiğim kadının şu anda 25 yaşında Düriye bir kızı var ve babam Ferit Keskinbıçak ise bu bahsetmiş olduğum üvey kızım Düriye ile geçen yılın ocak ayında evlendi. Böylelikle babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu.

    Aynı zamanda, üvey kızım da babamla evlendiği için üvey annem olmuş oldu.

    Karım geçen sene benden hamile kaldı ve Kamil adını koyduğumuz bir oğlumuz oldu.

    Oğlum Kamil, üvey kızım Düriye'nin erkek kardeşi ve aynı zamanda babamın da hem kayınbiraderi ve hem de torunu, üvey annemin de erkek kardeşi olduğu için benim de dayım oldu.

    Babamın eşi yani üvey kızım Düriye geçen sene kasım ayında babamdan bir erkek çocuğu dünyaya getirdi ve adını Arif koydular.

    Arif'te ta babamın oğlu olduğu için benimde erkek kardeşim ve de kızımın oğlu olduğu için de benim torunum oldu.

    Yani ben de aynı zamanda torunum olan Arif'in erkek kardeşi oldum.

    Ayrıca bir annenin evladının babası eşi olduğuna göre bende eşimin kızının babası olmuş oldum.

    Aynı zamanda kızımın erkek çocuğunun da erkek kardeşi oldum.

    Kısacası ben şimdi aynı zamanda üvey kızım Düriye'nin oğlu Arif'in de büyük babasıyım.

    Sayın hakim bey sizden ricam, benim askerlik görevimden muaf olmam yönünde karar vermenizdir.

    Zira şu anda ben...
    Babam Ferit Keskinbıçak'ın oğluyum.

    Babamın üvey kızım ile olan evliliğinden doğan Arif Keskinbıçak'ın büyükbabasıyım.

    Aynı zamanda babamın torunu olan oğlum Kamil Keskinbıçak'ın babasıyım.

    Bu durumda, sizde iyi biliyorsunuz ki mevcut kanunlarımız uyarınca büyükbaba, baba ve oğul aynı zamanda askerlik yapamazlar..

    Saygılarımla.

    Cafer Keskinbıçak.

    Not : Adıyaman ili .... ilçesi ... Asliye Hukuk Mahkemesince...
    Adli Tabiplik raporunda belirtilmiş olan psikolojik rahatsızlıklarından ve (!) aile içindeki dengesizliklerden dolayı Cafer Keskinbıçak'ın askerlik hizmetinden muaf tutulmasına ve askerlik şubesindeki dosyasına bu şekilde işlenmesine karar verilmiştir.
    kurshun-asker
    kurshun-asker


    Mesaj Sayısı : 405
    Yaş : 31
    Nerden : Küçük Çekmece
    Lakap : Uzaylı
    tecrübe değeri : 6050
    Kayıt tarihi : 04/10/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından kurshun-asker Çarş. Şub. 25 2009, 14:50

    Her zaman doğru söylersen ne söylediğini hatırlamak zorunda kalmazsın Shocked Very Happy
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından Çağatay Çarş. Şub. 25 2009, 15:02

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 19022010

    İstanbulda rastladığım kadınlar kahvehanesi 3 senedir faaliyette Very Happy yazmadan edemedim akşamları kalabalıkta oluyor
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından Çağatay Çarş. Şub. 25 2009, 15:03

    oralarda ne arıyorsun diye sorabilirsiniz Very Happy
    ki zıplayacaklarıda biliyorum.Deli hatce ye tutulmuştum bir zamanlar Razz eve dön diye almaya giderdim
    kurshun-asker
    kurshun-asker


    Mesaj Sayısı : 405
    Yaş : 31
    Nerden : Küçük Çekmece
    Lakap : Uzaylı
    tecrübe değeri : 6050
    Kayıt tarihi : 04/10/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından kurshun-asker Çarş. Şub. 25 2009, 15:07

    ne dedikodu yapılardır var ya Very Happy Very Happy
    sebimu
    sebimu


    Mesaj Sayısı : 524
    Yaş : 46
    Nerden : istanbul
    tecrübe değeri : 6067
    Kayıt tarihi : 29/11/08

    Mizah,Eğlence ve Hüzün - Sayfa 10 Empty Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün

    Mesaj tarafından sebimu Çarş. Şub. 25 2009, 15:10

    Bende düşünüyorum böyle bir yer açmayı fakat dedikodu ve gürültülerine dayanacağımı sanmıyorum.

      Similar topics

      -

      Forum Saati Cuma Kas. 22 2024, 13:14