+9
optimus prime
mercimek
LigoriN
KOLA
muharrempasha
gurbetci
sebimu
ßuRocK CaN
Çağatay
13 posters
Mizah,Eğlence ve Hüzün
kurshun-asker- Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 31
Nerden : Küçük Çekmece
Lakap : Uzaylı
tecrübe değeri : 6050
Kayıt tarihi : 04/10/08
- Post n°251
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
deikodu,s igara ve erkek yasaktır
LigoriN- Mesaj Sayısı : 1283
Yaş : 36
Nerden : ankara
tecrübe değeri : 6472
Kayıt tarihi : 07/07/08
- Post n°252
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
kurshun-asker demiş ki:deikodu,s igara ve erkek yasaktır
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°253
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Erkek , 38 , İstanbul
Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. Nasıl oldu ben de anlamadım ama ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. Bu durumun farkında olan karımın şu s özleri ile kendime geldim. "Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!"
Erkek , 30 , İzmir
Nişanlıyken karımla iddiaya girmiştik. Evlendikten sonra ilk kim "Bu gece olmaz" derse tüm evliliğimiz boyunca ütüyü o yapacaktı. Centilmenliğimi göstermek için iddia sonuçlanana kadar ütüyü yapmayı kabul ettim. Altı senelik evliyiz, ütüyü hala ben yapıyorum. Bu güzel kadın ya bana gerçekten çok aşık ya da ütü yapmaktan hakikaten ne fret ediyor.
Kadın , 40 , Çanakkale
Ateşli bir gecenin sonunda omuzunda yatarken soruyorum "Beni seviyor musun?" diye. Magmalara gelesice kocamdan cevap geliyor. "Sevdik ya!"
Erkek , 28 , İstanbul
Hani benim gönlüm sarhoştu yıldızların altında? Hani sevişmek ahh ne hoştu yıldızların altında? Şarkıda kimse polisten bahsetmemişti...
Erkek , 25 , İstanbul
Ülkemizde kişi başı milli gelir 10.000$'a yaklaşmış. Benim cebimde 10 YTL var. Kim hakkımı yiyorsa haram olsun!
Kadın , 34 , İstanbul
Dün haberlerde çıkan tekstil sektörünün krize girmesine kocamın yorumu: "Bak bir aydır alışveriş yapmıyorsun, tekstil krize girmiş!"
Kadın , 34 , İstanbul
"Seviyor musun?" dedim, "Seviyorum." dedi. "Ne kadar?" dedim, "Çok." dedi. "Ne kadar çok?" dedim. "Her akşam eve gelip dırdırını çekecek kadar çok..." dedi. Sustum...
Kadın , 23 , İstanbul
Ramazanda cemaat toplanmış, teravihde. Ufaklığın teki de annesinin peş ine takılmış gelmiş. Namaz kılınırken sessiz sessiz olanları izleyen çocuğun dudaklarından hayal gücünü ortaya koyan şu cümleler dökülüyor. ''Yatın kölelerim! Kalkın kölelerim! Yatın kölelerim! Kalkın kölelerim!'' Cemaat uzun süre secdeden kalkamadı tabi...
Kadın , 24 , İzmir
Her gece uyurken; "Millet sevişiyor, ben böyle tek başıma yatıyorum, en iyisi evlenmek." diyorum. Sonra sabah uyanıyorum; "Aman şimdi işin yoksa kocana kahvaltı hazırla, evi topla, bekarlık sultanlık!" deyip vazgeçiyorum. Sonra gece oluyor "Evleneyim." diyorum, sonra sabah oluyor vazgeçiyorum, sonra gece...
Kadın , 21 , İstanbul
Ateşli bir ön sevişmenin ortasında kendini geri çekip 'Fragman buraya kadar, filmin devamı için nikah sonrasını bekleyiniz.' diyen bana bir alkış yok mu acaba?
Kadın , 26 , Sinop
Duştayım. Birden elektrikler kesiliyor. Hemen kapıyı açıp anneme bağırıyorum. "Anneee, konuş benimle; korkuyorum!" Annem başlıyor konuşmaya. "Bu gece de rüyamda dedeni gördüm. Mezarının başına gitmişim, 'Baba ben geldim; kalk!' diyorum; o da mezardan çıkıyor; başlıyoruz konuşmaya..." Ben korkudan ağlamaya başlıyorum; annem gülmekten çatlıyor.
Kadın , 23 , Ankara
Eski erkek arkadaşımla kahvaltı ediyoruz. Onda kalan ve hatıra olarak sakladığı küpeleri isteyip istemediğimi soruyor, "Gerek yok." diyorum. Bunun üstüne bana dönüp bilmiş bilmiş "Vermeyecektim de nezaketen sordum." diyor. Aradan 10 dakika geçiyor, bu sefer ben ona sokuluyorum ve gözlerinin içine bakarak en seksi sesimle "Beni ister miydin?" d iyorum. Gözleri parlıyor ve, "Tabii ki, evet." diyor. Bunun üstüne ben önüme dönüyorum ve "Vermeyecektim de nezaketen sordum." diyorum. İntikam biz kadınları gerçekten güzelleştiriyor.
Kadın , 26 , Ankara
Şiddetli kavgamız sırasında "Gidiyorum ben, bitti!" dediğimde "Dönerken mutfaktan su getir, sana laf anlatacağım diye boğazım kurudu!" diyen kocamı huzurlarınızda yılın kozalağı seçiyorum.
Kadın , 24 , İstanbul
Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"
Erkek , 37 , İstanbul
Bir alkış da Sema ismindeki sevgilisine doğum gününde ''Semaver'' hediye eden arkadaşıma gelsin lütfen.
Kadın , 22 , Ankara
Yolda yürürken güneş gözlüklü, kulaklıklı bit tipin bana baktığını fark ettim. Tam yanından geçerken "Gözlük var diye baktığını fark etmediğimi mi sanıyorsun?" dedim. Gülerek "Kulaklık var diye duymadığımı mı sanıyorsun?" dedi. Herkes hazır cevap olmuş canım...
Kadın , 25 , İstanbul
Otobüse bindim, her yer dolu, arkaya doğru ilerledim, bir koltuktan tutundum, ayakta duruyorum. Hemen önümde oturan, 20'li yaşlara yaklaşmakta olduğunu tahmin ettiğim genç "Oturmaz mısınız?" dedi, hani kalk ayım da oturun anlamında, "Gerek yok, teşekkür ederim, böyle iyi." dedim. Kalktı ve "Buyrun, oturun." dedi, "Teşekkürler, iyi böyle." dedim, "Huysuzluk etme, otur dedik, otur işte!" dedi, ne yapayım, oturdum ben de.
Erkek , 28 , İstanbul
Sıkış tepiş halk otobüsünde ayaktayım. Arkalardan bir ses duyuyorum. "Biraz uzak durur musunuz beyefendi!" Kafalar o yöne çeviriliyor, adam cevap veriyor. "Saçmalamayın hanımefendi, aramızda 5 metre var!" Kadın bombayı patlatıyor: "Ama hissettim onu!"
Erkek , 23 , Antalya
Bir alkış da sınava giderken, 1 GB'lık flash disc'e Kur-an'ı Kerim ve dualar atan, sonra da boynuna asan ve cevşen niyetine kullanan kardeşime gelsin.
Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. Nasıl oldu ben de anlamadım ama ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. Bu durumun farkında olan karımın şu s özleri ile kendime geldim. "Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!"
Erkek , 30 , İzmir
Nişanlıyken karımla iddiaya girmiştik. Evlendikten sonra ilk kim "Bu gece olmaz" derse tüm evliliğimiz boyunca ütüyü o yapacaktı. Centilmenliğimi göstermek için iddia sonuçlanana kadar ütüyü yapmayı kabul ettim. Altı senelik evliyiz, ütüyü hala ben yapıyorum. Bu güzel kadın ya bana gerçekten çok aşık ya da ütü yapmaktan hakikaten ne fret ediyor.
Kadın , 40 , Çanakkale
Ateşli bir gecenin sonunda omuzunda yatarken soruyorum "Beni seviyor musun?" diye. Magmalara gelesice kocamdan cevap geliyor. "Sevdik ya!"
Erkek , 28 , İstanbul
Hani benim gönlüm sarhoştu yıldızların altında? Hani sevişmek ahh ne hoştu yıldızların altında? Şarkıda kimse polisten bahsetmemişti...
Erkek , 25 , İstanbul
Ülkemizde kişi başı milli gelir 10.000$'a yaklaşmış. Benim cebimde 10 YTL var. Kim hakkımı yiyorsa haram olsun!
Kadın , 34 , İstanbul
Dün haberlerde çıkan tekstil sektörünün krize girmesine kocamın yorumu: "Bak bir aydır alışveriş yapmıyorsun, tekstil krize girmiş!"
Kadın , 34 , İstanbul
"Seviyor musun?" dedim, "Seviyorum." dedi. "Ne kadar?" dedim, "Çok." dedi. "Ne kadar çok?" dedim. "Her akşam eve gelip dırdırını çekecek kadar çok..." dedi. Sustum...
Kadın , 23 , İstanbul
Ramazanda cemaat toplanmış, teravihde. Ufaklığın teki de annesinin peş ine takılmış gelmiş. Namaz kılınırken sessiz sessiz olanları izleyen çocuğun dudaklarından hayal gücünü ortaya koyan şu cümleler dökülüyor. ''Yatın kölelerim! Kalkın kölelerim! Yatın kölelerim! Kalkın kölelerim!'' Cemaat uzun süre secdeden kalkamadı tabi...
Kadın , 24 , İzmir
Her gece uyurken; "Millet sevişiyor, ben böyle tek başıma yatıyorum, en iyisi evlenmek." diyorum. Sonra sabah uyanıyorum; "Aman şimdi işin yoksa kocana kahvaltı hazırla, evi topla, bekarlık sultanlık!" deyip vazgeçiyorum. Sonra gece oluyor "Evleneyim." diyorum, sonra sabah oluyor vazgeçiyorum, sonra gece...
Kadın , 21 , İstanbul
Ateşli bir ön sevişmenin ortasında kendini geri çekip 'Fragman buraya kadar, filmin devamı için nikah sonrasını bekleyiniz.' diyen bana bir alkış yok mu acaba?
Kadın , 26 , Sinop
Duştayım. Birden elektrikler kesiliyor. Hemen kapıyı açıp anneme bağırıyorum. "Anneee, konuş benimle; korkuyorum!" Annem başlıyor konuşmaya. "Bu gece de rüyamda dedeni gördüm. Mezarının başına gitmişim, 'Baba ben geldim; kalk!' diyorum; o da mezardan çıkıyor; başlıyoruz konuşmaya..." Ben korkudan ağlamaya başlıyorum; annem gülmekten çatlıyor.
Kadın , 23 , Ankara
Eski erkek arkadaşımla kahvaltı ediyoruz. Onda kalan ve hatıra olarak sakladığı küpeleri isteyip istemediğimi soruyor, "Gerek yok." diyorum. Bunun üstüne bana dönüp bilmiş bilmiş "Vermeyecektim de nezaketen sordum." diyor. Aradan 10 dakika geçiyor, bu sefer ben ona sokuluyorum ve gözlerinin içine bakarak en seksi sesimle "Beni ister miydin?" d iyorum. Gözleri parlıyor ve, "Tabii ki, evet." diyor. Bunun üstüne ben önüme dönüyorum ve "Vermeyecektim de nezaketen sordum." diyorum. İntikam biz kadınları gerçekten güzelleştiriyor.
Kadın , 26 , Ankara
Şiddetli kavgamız sırasında "Gidiyorum ben, bitti!" dediğimde "Dönerken mutfaktan su getir, sana laf anlatacağım diye boğazım kurudu!" diyen kocamı huzurlarınızda yılın kozalağı seçiyorum.
Kadın , 24 , İstanbul
Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"
Erkek , 37 , İstanbul
Bir alkış da Sema ismindeki sevgilisine doğum gününde ''Semaver'' hediye eden arkadaşıma gelsin lütfen.
Kadın , 22 , Ankara
Yolda yürürken güneş gözlüklü, kulaklıklı bit tipin bana baktığını fark ettim. Tam yanından geçerken "Gözlük var diye baktığını fark etmediğimi mi sanıyorsun?" dedim. Gülerek "Kulaklık var diye duymadığımı mı sanıyorsun?" dedi. Herkes hazır cevap olmuş canım...
Kadın , 25 , İstanbul
Otobüse bindim, her yer dolu, arkaya doğru ilerledim, bir koltuktan tutundum, ayakta duruyorum. Hemen önümde oturan, 20'li yaşlara yaklaşmakta olduğunu tahmin ettiğim genç "Oturmaz mısınız?" dedi, hani kalk ayım da oturun anlamında, "Gerek yok, teşekkür ederim, böyle iyi." dedim. Kalktı ve "Buyrun, oturun." dedi, "Teşekkürler, iyi böyle." dedim, "Huysuzluk etme, otur dedik, otur işte!" dedi, ne yapayım, oturdum ben de.
Erkek , 28 , İstanbul
Sıkış tepiş halk otobüsünde ayaktayım. Arkalardan bir ses duyuyorum. "Biraz uzak durur musunuz beyefendi!" Kafalar o yöne çeviriliyor, adam cevap veriyor. "Saçmalamayın hanımefendi, aramızda 5 metre var!" Kadın bombayı patlatıyor: "Ama hissettim onu!"
Erkek , 23 , Antalya
Bir alkış da sınava giderken, 1 GB'lık flash disc'e Kur-an'ı Kerim ve dualar atan, sonra da boynuna asan ve cevşen niyetine kullanan kardeşime gelsin.
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°254
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Her gördüğüm mutlu yüzleri gülümseyerek anıyorum.Mutlusun,mutlusun,mutlular...
Hoşçakal adı mutluluk olan her ne ise.Gülümsem ise bırak bana kalsın.
Hoşçakal adı mutluluk olan her ne ise.Gülümsem ise bırak bana kalsın.
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°255
SUNAY AKIN'DAN BiR KIZ KULESi OYKUSU
1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir. Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur. Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur. Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile. Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nâzım Hikmet! Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikâyenin gösterdiği gibi, Kız Kulesi'nin her zaman hikâyeleri vardır. Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı.
Sunay AKIN
Sunay AKIN
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°256
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
ORUMCEGİN AGINI ORMESi
Bir doğa harikası.... Adrese tıklayıp izleyin..
Ekran acildiginda soldaki kutuyu tiklarsaniz asama asama; sagdaki kutuyu tiklarsiniz surecin tumunu bir defada izleyebilirsiniz.
http://www.espace-sciences.org/science/images/images-maj/Perso/spiderweb/index_spider.html
Bir doğa harikası.... Adrese tıklayıp izleyin..
Ekran acildiginda soldaki kutuyu tiklarsaniz asama asama; sagdaki kutuyu tiklarsiniz surecin tumunu bir defada izleyebilirsiniz.
http://www.espace-sciences.org/science/images/images-maj/Perso/spiderweb/index_spider.html
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
Elbiseleriniz çıkarıp her yere atıyorsanız...
AMERİKALI psikoterapi uzmanı Dr. Jane Greer, soyunma biçimiyle insanın kişiliği arasında çok güçlü bir bağ bulunduğunu belirtti. Dr. Greer, insanların "altı ayrı biçimde" elbise çıkardıklarını belirterek şunaları söyledi:
1- DOST CANLISI Elbiseleriniz çıkarıp her yere atıyorsanız "dost canlısı"birisiniz. Başkaları sizin dağınık ve pasaklı olduğunuzu düşünebilir.Ama gerçekte, başkalarına fazla aldırmama yolunu tercih ediyorsunuz.
2- GÜVENİLİR BİRİ Giysilerinizi çıkarıp hemen derli toplu olarak yerlerine koyuyorsunuz.Çıkardığınız her şeyin konacağı bir yer var. Bu tür insanlar,yaşamın sorunlarını çözmenin en iyi yolunun "hiç sorun yaratmamak"olduğunu düşünüyorlar. Güvenilir birisiniz ve çevreye dikkat vermeyi biliyorsunuz.
3-DERİN DÜŞÜNEN Gömleğinizi çıkardınız ve bir süre yarı çıplak evde dolaşıyorsunuz. Pantolon çıkarmanız 10 ya da 15 dakika sonra geliyor.Zaman sizin için çok fazla önemli değil. Boş zamanları ve derin konuları düşünmeyi seviyorsunuz. Ama aceleye gelemiyorsunuz.
4-TUTKULU VE NEŞELİ Giysilerinizi "süper bir hızla" çıkarıyorsunuz. Bu tür insanlar, genelde stresli oluyor. Ancak aynı kişiler tutkulu ve neşeli de olabiliyor.
5- ROMANTİKLER Saatinizi, kolyenizi ve bileziğinizi her şeyden önce çıkarıyorsunuz. Duygu yüklüsünüz, romantiksiniz, düşüncelisiniz ve iyi arkadaşlıklar kurabiliyorsunuz.
6- MACERACILAR Elbise çıkarırken belli bir rutini izlemiyorsunuz. Ya da her gün farklı bir yöntemidenemekten hoşlanıyorsunuz. Bu kişiler "oldukça maceracı" ve risk alabiliyorlar.Sosyal ortamlara iyi uyum sağlıyorlar,farklı aktivitelerden zevk duyuyrolar.
__________________
AMERİKALI psikoterapi uzmanı Dr. Jane Greer, soyunma biçimiyle insanın kişiliği arasında çok güçlü bir bağ bulunduğunu belirtti. Dr. Greer, insanların "altı ayrı biçimde" elbise çıkardıklarını belirterek şunaları söyledi:
1- DOST CANLISI Elbiseleriniz çıkarıp her yere atıyorsanız "dost canlısı"birisiniz. Başkaları sizin dağınık ve pasaklı olduğunuzu düşünebilir.Ama gerçekte, başkalarına fazla aldırmama yolunu tercih ediyorsunuz.
2- GÜVENİLİR BİRİ Giysilerinizi çıkarıp hemen derli toplu olarak yerlerine koyuyorsunuz.Çıkardığınız her şeyin konacağı bir yer var. Bu tür insanlar,yaşamın sorunlarını çözmenin en iyi yolunun "hiç sorun yaratmamak"olduğunu düşünüyorlar. Güvenilir birisiniz ve çevreye dikkat vermeyi biliyorsunuz.
3-DERİN DÜŞÜNEN Gömleğinizi çıkardınız ve bir süre yarı çıplak evde dolaşıyorsunuz. Pantolon çıkarmanız 10 ya da 15 dakika sonra geliyor.Zaman sizin için çok fazla önemli değil. Boş zamanları ve derin konuları düşünmeyi seviyorsunuz. Ama aceleye gelemiyorsunuz.
4-TUTKULU VE NEŞELİ Giysilerinizi "süper bir hızla" çıkarıyorsunuz. Bu tür insanlar, genelde stresli oluyor. Ancak aynı kişiler tutkulu ve neşeli de olabiliyor.
5- ROMANTİKLER Saatinizi, kolyenizi ve bileziğinizi her şeyden önce çıkarıyorsunuz. Duygu yüklüsünüz, romantiksiniz, düşüncelisiniz ve iyi arkadaşlıklar kurabiliyorsunuz.
6- MACERACILAR Elbise çıkarırken belli bir rutini izlemiyorsunuz. Ya da her gün farklı bir yöntemidenemekten hoşlanıyorsunuz. Bu kişiler "oldukça maceracı" ve risk alabiliyorlar.Sosyal ortamlara iyi uyum sağlıyorlar,farklı aktivitelerden zevk duyuyrolar.
__________________
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°258
üzütüsüz yaşama sanatı
ÜZÜNTÜSÜZ YAŞAMA SANATI
Epiktetos yirmi asır önce demiştir ki: "Kader önünde sonunda şöyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer. </SPAN>
Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz. Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir."
Düşmanlarınızı düşünmek için ayıracağınız bir dakika bile düşmanlarınızdan daha değerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük zararlar verir.
Aristo şöyle diyor: "İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir."
Karşılaşacağımız nankörlükten dolayı üzülmemek için hazırlıklı olalım. Karşılık beklemeden iyilik yapalım.
Mutluluk minnet beklemekte değil, minnet gösterilmesinden rahatsızlık duyulacak olgunluğa erişmektir.
8 Özel Armağan
1) Dinleme... Ama gerçekten dinleyin. Kesmeden, hayal kurmadan, vereceğiniz cevabı düşünmeden... Can kulağıyla dinleyin.
2) Sevgi... Kucaklamalar, öpücükler, sırt sıvazlamalar ve el tutmalar konusunda cömert olun. Bu ufak hareketler, aileniz ve dostlarınıza olan sevginizi daha açık göstermenizi sağlayabilir.
3) Kahkaha... Fıkra anlatın, neşeli hikâyeleri paylaşın. Bu armağanınız "seninle birlikte gülmeyi seviyorum" anl***** gelir.
4) Yazılı bir not... Basit bir "Yardımın için teşekkürler" notu, ya da belki bir şiir... Kısa, elle yazılmış bir not bazen ömür boyu hatırlanır.
5) İltifat... Basit, içtenlikle söylenen bir söz ("Bu renk sana ne çok yakışmış", "Harika bir is çıkardın", "Yemek nefis olmuş" gibi) karşınızdakinin içini aydınlatır.
6) İyilik... Her gün, rutininizi kırıp birisine hoş, nazik bir şey yapın.
7) Yalnızlık... Bazen tek istediğimiz yalnız kalmaktır. Bu anlara duyarlı olun ve ihtiyacı olana yalnız kalma armağanını verin.
Neşeli bir yapı... Birine tatlı bir söz söylemek gibisi yoktur. Selâm vermek veya teşekkür etmek o kadar zor mu?
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°259
neden nasıl.
TOPUN HIZI NASIL ÖLÇÜLÜR?
S: Maçlarda topun hızını nasıl ölçüyorlar?
C: Maçlarda, özellikle de tenis maçlarında topun hızını ölçmek üzere geliştirilmiş radarlar kullanılır. Bu radarlar üzerlerindeki algılayıcılar yardımıyla, kolaylıkla mesafe ve zaman ölçülerek, bilgisayar yardımıyla topun hızının hesaplanmasını sağlarlar.
S: Yerde biriken kar neden alttan erir?
C: Yerde biriken karın alttan erimesinin birinci nedeni, toprağın, havaya göre daha sıcak olmasıdır. Ayrıca, üstteki katmanların alttakileri sıkıştırması sonucu da kar tabakasının alt bölümü, üste kıyasla daha sıcak olur. Kar altında kalan bitkilerin donmamasının nedeni de budur.
S: Kurşun kalemlerin içinde gerçekten kurşun olup olmadığını merak ediyorum. Eğer gerçekten varsa bu sağlığa zararlı değil mi?
C: Kurşun kalemlerin içinde, kurşun değil, yumuşak bir karbon cinsi olan grafit bulunur. Sağlığa zararlı değildir, kurşun kalem denmesinin nedeni, rengi olsa gerek.
S: Ben balıkların hafızalarının niçin anlık olduğunu, bununla birlikte ölme risklerinin yüksek olup olmadığını (yemek yediklerini unuttukları için) merak ediyorum?
C: Anlık hafızadan söz ederken kastedilen balıklar, çoğu kültür üretim sonucu elde edilmiş melez akvaryum balıklarıdır. Denizlerde ve tatlı sularda yaşayan kıkırdaklı ve kemikli balık türlerinde ise böyle bir durum söz konusu değil. Daha doğrusu, bu canlıların bir hafızaları var, ancak hafızanın oluşturulması işlemi oldukça yavaş gerçekleşiyor.
S: Leyleklerin hamilelik dönemi ne kadar sürer?
C: Kuşlarda ''doğum'' olayından söz edemediğimiz gibi bir ''hamilelik'' döneminden de bahsedemeyiz.
S: Gökyüzü neden mavi ve güneş batarken ufuk neden turuncu renge bürünüyor?
C: Güneş, ufka yakın olduğunda Güneş ışınları atmosfere yatay olarak girer ve daha fazla yol kateder. Bu sırada, ışığın büyük bölümü soğurulur. Mavi ışık, öteki renklere oranla daha fazla soğurulduğundan, Güneş kırmızı bir renk alır. Eğer havada pus veya ince bulutlar varsa, Güneş'in eğik gelen ışınları bunlardan yansır. Yine, yerden yansıyan kırmızı ışık da gökyüzünün kırmızı bir renk almasına yol açar.
__________________
S: Maçlarda topun hızını nasıl ölçüyorlar?
C: Maçlarda, özellikle de tenis maçlarında topun hızını ölçmek üzere geliştirilmiş radarlar kullanılır. Bu radarlar üzerlerindeki algılayıcılar yardımıyla, kolaylıkla mesafe ve zaman ölçülerek, bilgisayar yardımıyla topun hızının hesaplanmasını sağlarlar.
S: Yerde biriken kar neden alttan erir?
C: Yerde biriken karın alttan erimesinin birinci nedeni, toprağın, havaya göre daha sıcak olmasıdır. Ayrıca, üstteki katmanların alttakileri sıkıştırması sonucu da kar tabakasının alt bölümü, üste kıyasla daha sıcak olur. Kar altında kalan bitkilerin donmamasının nedeni de budur.
S: Kurşun kalemlerin içinde gerçekten kurşun olup olmadığını merak ediyorum. Eğer gerçekten varsa bu sağlığa zararlı değil mi?
C: Kurşun kalemlerin içinde, kurşun değil, yumuşak bir karbon cinsi olan grafit bulunur. Sağlığa zararlı değildir, kurşun kalem denmesinin nedeni, rengi olsa gerek.
S: Ben balıkların hafızalarının niçin anlık olduğunu, bununla birlikte ölme risklerinin yüksek olup olmadığını (yemek yediklerini unuttukları için) merak ediyorum?
C: Anlık hafızadan söz ederken kastedilen balıklar, çoğu kültür üretim sonucu elde edilmiş melez akvaryum balıklarıdır. Denizlerde ve tatlı sularda yaşayan kıkırdaklı ve kemikli balık türlerinde ise böyle bir durum söz konusu değil. Daha doğrusu, bu canlıların bir hafızaları var, ancak hafızanın oluşturulması işlemi oldukça yavaş gerçekleşiyor.
S: Leyleklerin hamilelik dönemi ne kadar sürer?
C: Kuşlarda ''doğum'' olayından söz edemediğimiz gibi bir ''hamilelik'' döneminden de bahsedemeyiz.
S: Gökyüzü neden mavi ve güneş batarken ufuk neden turuncu renge bürünüyor?
C: Güneş, ufka yakın olduğunda Güneş ışınları atmosfere yatay olarak girer ve daha fazla yol kateder. Bu sırada, ışığın büyük bölümü soğurulur. Mavi ışık, öteki renklere oranla daha fazla soğurulduğundan, Güneş kırmızı bir renk alır. Eğer havada pus veya ince bulutlar varsa, Güneş'in eğik gelen ışınları bunlardan yansır. Yine, yerden yansıyan kırmızı ışık da gökyüzünün kırmızı bir renk almasına yol açar.
__________________
kurshun-asker- Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 31
Nerden : Küçük Çekmece
Lakap : Uzaylı
tecrübe değeri : 6050
Kayıt tarihi : 04/10/08
- Post n°260
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
biraz iğrenç ama bir fıkra
Temel ile Dursun Amerika'da yaşarlarken paraları bitmiş ve bir banka soymayı kafalarına koymuşlar. Gece yarısı olmuş, Dursun ve Temel kapıları açıp içeride kasaları aramaya koyulmuşlar.
Temel bir kasa görmüş, açmışlar ve içinden bir kase muhallebi çıkmış. E bu kadar uğraştık boşa gitmesin demişler ve bunu Temel afiyetle yemiş. Daha sonra bir kasa daha görmüşler ve onu da açmışlar bir kase muhallebi daha. Bunu da Dursun yemiş. Tabii ikisi de şaşırmış koca bankada nasıl para olmaz diye ve orayı terk etmişler.
Ertesi gün gazetelerde manşet :
"Dünyanın en büyük Sperm Bankası soyuldu!.."
Temel ile Dursun Amerika'da yaşarlarken paraları bitmiş ve bir banka soymayı kafalarına koymuşlar. Gece yarısı olmuş, Dursun ve Temel kapıları açıp içeride kasaları aramaya koyulmuşlar.
Temel bir kasa görmüş, açmışlar ve içinden bir kase muhallebi çıkmış. E bu kadar uğraştık boşa gitmesin demişler ve bunu Temel afiyetle yemiş. Daha sonra bir kasa daha görmüşler ve onu da açmışlar bir kase muhallebi daha. Bunu da Dursun yemiş. Tabii ikisi de şaşırmış koca bankada nasıl para olmaz diye ve orayı terk etmişler.
Ertesi gün gazetelerde manşet :
"Dünyanın en büyük Sperm Bankası soyuldu!.."
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°261
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°262
MERHABANIN HATIRI
Toprak temizdi.
Gökyüzü ve hava temizdi. Bize sundukları da. Biz de temizdik.
Pazardan peynir almak risk değil, sokak satıcıları dosttu. Onlarla selamlaşıyorduk.
Merhabanın hatırı vardı.
Hijyen, kalite ve garantinin belgesi işte bu merhaba idi. Sütçümüz, yoğurtçumuz, sebzecimiz vardı. Hal hatır sorduğumuz, hangi zeytinden hoşlandığımızı bilen, iyi peynirden bizi haberdar eden bakkalımız vardı.
Şimdi. Şimdi potansiyel tehlike olarak görüldüğümüz ve üstümüz arandıktan sonra girdiğimiz süper marketlerin on binlerce çeşidinin arasında 'merhaba'dan mahrum alış veriş yapıyoruz.
Labirentin içinde raflarda şekiller, mesajlar ve imajlar var.
Reklâmlar bizi zaten kodlamıştır önceden; algılıyor ve alıyoruz. İsminin başında hiper, süper ve mega gibi sıfatların bulunduğu mağazalarda, oraya ne kadar çok giderseniz gidin, güvenlik görevlileri, reyon sorumluları ve kasiyerlerle muhabbet kuramazsınız. Market arabalarıdır orada size en çok tanıdık gelen.
İnsan bazen laf atmak ister 'işler nasıl gidiyor' veya 'hayırdır bugün sol ön tekerin gıcırdıyor' diye. İnsanın hayatında kalabalıklar çoğaldıkça, yalnızlıklar da çoğalıyor. Bakkalların gidişiyle, sokakların ruhu da gitti.
Ve lezzetler de gitti. Yılın on iki ayı muhteşem görüntüsüyle arzı endam eyleyen sanal domatesler gibi. Domates mevsimini kaybettiği günden beri, çok şeyi kaybettik. Hâlbuki domates önemlidir. Mevsimi bittiğinde gidişine üzülmek, yokluğunda özlemek zamanı geldiğinde kavuşmaya sevinmek çok önemlidir. Kokusu çok önemlidir. Yöresi ve lezzeti de. Her yöre bir başka domates, bir başka domates lezzeti demektir. Artık yörenin adı; sera.
Sadece domates mi? Ekmek mesela. Ekmek, ekmek gibi kokmuyor. 'Bir dilim ekmek' anlamını yitirdi. Ekmeği kesemiyorsunuz. Gerçek bir dilim gibi bir dilim çıkmıyor. Vitaminlerle şişirilmiş, kuş gibi hafif ve lezzetsiz.
Çay mesela. Çay, çay gibi kokmuyor. Seylanla Türk çayını, tomurcukla çay çiçeğini karıştırarak formüller üretiyor ve telef oluyoruz.
Evet. Şimdi, brokoliyle tanıştık, dört mevsim domatesle ve daha neler neler.
İmkânlar arttı, çeşitler arttı. Şimdi her şey her zaman var. Ama bu hengâmenin, bu hayat düzeninin neticesi hamburgerle baş başa kalışımızdır.
Şimdi her şey, her zaman var ve her şey kıymetsiz.
Bir süper marketten alışveriş yapmaya çalışmak, sevdiğiniz birini bulamayınca telesekretere not bırakmak gibi aslında. İkisinde de muhatabınız yok, içinizden konuşursunuz; sizi duyan olmaz.
Bu çağın cilvesi herhalde. Kalabalıkların içinde yalnızlığı yaşamak ve bundan keyif almaya çalışmak. Ama vakumlu, dondurulmuş, hijyenik ve ambalajı güzel hayatımızda eksik bir şeyler var. Önemli bir şeyler.
Domatesin tadı gibi. Bir merhabanın hatırı gibi...
Gökyüzü ve hava temizdi. Bize sundukları da. Biz de temizdik.
Pazardan peynir almak risk değil, sokak satıcıları dosttu. Onlarla selamlaşıyorduk.
Merhabanın hatırı vardı.
Hijyen, kalite ve garantinin belgesi işte bu merhaba idi. Sütçümüz, yoğurtçumuz, sebzecimiz vardı. Hal hatır sorduğumuz, hangi zeytinden hoşlandığımızı bilen, iyi peynirden bizi haberdar eden bakkalımız vardı.
Şimdi. Şimdi potansiyel tehlike olarak görüldüğümüz ve üstümüz arandıktan sonra girdiğimiz süper marketlerin on binlerce çeşidinin arasında 'merhaba'dan mahrum alış veriş yapıyoruz.
Labirentin içinde raflarda şekiller, mesajlar ve imajlar var.
Reklâmlar bizi zaten kodlamıştır önceden; algılıyor ve alıyoruz. İsminin başında hiper, süper ve mega gibi sıfatların bulunduğu mağazalarda, oraya ne kadar çok giderseniz gidin, güvenlik görevlileri, reyon sorumluları ve kasiyerlerle muhabbet kuramazsınız. Market arabalarıdır orada size en çok tanıdık gelen.
İnsan bazen laf atmak ister 'işler nasıl gidiyor' veya 'hayırdır bugün sol ön tekerin gıcırdıyor' diye. İnsanın hayatında kalabalıklar çoğaldıkça, yalnızlıklar da çoğalıyor. Bakkalların gidişiyle, sokakların ruhu da gitti.
Ve lezzetler de gitti. Yılın on iki ayı muhteşem görüntüsüyle arzı endam eyleyen sanal domatesler gibi. Domates mevsimini kaybettiği günden beri, çok şeyi kaybettik. Hâlbuki domates önemlidir. Mevsimi bittiğinde gidişine üzülmek, yokluğunda özlemek zamanı geldiğinde kavuşmaya sevinmek çok önemlidir. Kokusu çok önemlidir. Yöresi ve lezzeti de. Her yöre bir başka domates, bir başka domates lezzeti demektir. Artık yörenin adı; sera.
Sadece domates mi? Ekmek mesela. Ekmek, ekmek gibi kokmuyor. 'Bir dilim ekmek' anlamını yitirdi. Ekmeği kesemiyorsunuz. Gerçek bir dilim gibi bir dilim çıkmıyor. Vitaminlerle şişirilmiş, kuş gibi hafif ve lezzetsiz.
Çay mesela. Çay, çay gibi kokmuyor. Seylanla Türk çayını, tomurcukla çay çiçeğini karıştırarak formüller üretiyor ve telef oluyoruz.
Evet. Şimdi, brokoliyle tanıştık, dört mevsim domatesle ve daha neler neler.
İmkânlar arttı, çeşitler arttı. Şimdi her şey her zaman var. Ama bu hengâmenin, bu hayat düzeninin neticesi hamburgerle baş başa kalışımızdır.
Şimdi her şey, her zaman var ve her şey kıymetsiz.
Bir süper marketten alışveriş yapmaya çalışmak, sevdiğiniz birini bulamayınca telesekretere not bırakmak gibi aslında. İkisinde de muhatabınız yok, içinizden konuşursunuz; sizi duyan olmaz.
Bu çağın cilvesi herhalde. Kalabalıkların içinde yalnızlığı yaşamak ve bundan keyif almaya çalışmak. Ama vakumlu, dondurulmuş, hijyenik ve ambalajı güzel hayatımızda eksik bir şeyler var. Önemli bir şeyler.
Domatesin tadı gibi. Bir merhabanın hatırı gibi...
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°263
YÜREĞE GÖMÜLENLER
İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. o heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel >gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler. Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi. Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı: "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.......
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°264
Kendi cenaze namazını kılan şehitler
OLUR MU, OLMAZ MI ? Demeyin.......
Babamım dostlarındandı. Dimdik yürüdü. Hani Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya,
öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. "Oğul" diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle
otururdu. Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları anlatırdı.
Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar'da savaşmış. Ancak İzmir'in kurtuluşundan sonra
köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?
Şerbet içmek kadar kolaydı. "Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale'de !" derdi sık sık.
Olur muydu??
Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış
boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin ! ...
Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor...
"Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenab-ı Rabb'ül Alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi !
Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim..."
Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;
" Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor.
Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım..."
" Kabe Karşımızda... "
Arkadan Of'lu Ali çavuş bağırır. " ER KİŞİ NİYETİNE... "
O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabildi
Babamım dostlarındandı. Dimdik yürüdü. Hani Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya,
öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. "Oğul" diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle
otururdu. Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları anlatırdı.
Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar'da savaşmış. Ancak İzmir'in kurtuluşundan sonra
köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?
Şerbet içmek kadar kolaydı. "Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale'de !" derdi sık sık.
Olur muydu??
Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış
boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin ! ...
Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor...
"Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenab-ı Rabb'ül Alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi !
Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim..."
Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;
" Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor.
Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım..."
" Kabe Karşımızda... "
Arkadan Of'lu Ali çavuş bağırır. " ER KİŞİ NİYETİNE... "
O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabildi
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°265
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
sebimu demiş ki:OLUR MU, OLMAZ MI ? Demeyin.......
Babamım dostlarındandı. Dimdik yürüdü. Hani Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya,
öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. "Oğul" diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle
otururdu. Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları anlatırdı.
Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar'da savaşmış. Ancak İzmir'in kurtuluşundan sonra
köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?
Şerbet içmek kadar kolaydı. "Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale'de !" derdi sık sık.
Olur muydu??
Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış
boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin ! ...
Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor...
"Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenab-ı Rabb'ül Alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi !
Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim..."
Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;
" Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor.
Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım..."
" Kabe Karşımızda... "
Arkadan Of'lu Ali çavuş bağırır. " ER KİŞİ NİYETİNE... "
O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabildi
destansı bir savaştı hepimize onlar gibi şehit olmayı nasip eylesin ALLAH...
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°266
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
bu gece radyo ya gelecektim ben unuttumm
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°267
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
neyseki yalnız değilsin^^
çünkü herkes unuttu
çünkü herkes unuttu
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
http://www.freewebtown.com/tantantan/library/document/Anger1.html
tıkla sinirlendir ve gör:)
tıkla sinirlendir ve gör:)
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°269
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Bahar Getirdim Sana
Bahar, alıp başını gitmelerin mevsimidir. Sebepsiz yere bazen... Önünü ardını hesaplamadan... Hesapsız, kitapsız çekip gitmelerin mevsimidir bahar...
Bir bakarsınız kekik kokulu bir nisan sabahı koparıp alıverir sizi hayattan... Çiçek açmış bir kiraz ağacının hayaliyle yollara düşersiniz.
Demir alır gönlünüzün limanındaki gemiler... Açılır gidersiniz...
Aradığınız belki yüzülmemiş denizlerdir, belki keşfedilmemiş sevdalar, belki hiç yazılmamış satırlar...
Yüzmenin, sevmenin, yazmanın heyecanıyla coşarsınız.
Dünyaya sırtınızı dönüp yürürken, o yaşanmamışlıkların izini sürersiniz kuytularda... Ve çoğu zaman kendinizle karşılaşırsınız umulmadık bir köşebaşında...
Elele tutuşur yürürsünüz içindeki çocukla...
O'nu büyütmekten korkarak...
* * *
Önünde bir nisan sağanağı varsa, geriye dönüp bakası gelmez insanın...
Oysa fotoğrafları henüz tazedir dünün ayazlı gecelerinin... Kışı birlikte aştığınız dostluklar sımsıcak durur yüreğinizde... Sadakatin ve yerleşikliğin güvenli kolları huzur vaadeder ardınız sıra...
Gel gör ki baharın kokusu dayanılmazdır. Ilık bir rüzgar ruhunuzdaki isyanı okşar. "Hadi sokağa" diye bağıran sirenler çalar içinizden... Derinliklerinizde tutuşturulmayı bekleyen alevler kı vılcımlanır. Kalbinizden havalanan güvercinlere şaşakalırsınız.
Sanki gitmek sadakattir: kalmaksa ihanet...
100 günü aşkındır bu köşede Yeni Yüzyıl haftasonlarında birlikte olduk sizlerle...
Güldük çoğu zaman ya da kızdık öfke dolu sözcüklerde... Mahzunlaştığımız da oldu, çocuklaştığımız kadar...
Yeni sözler söyleme derdine düştük, eskiye sırtımızı dönmeden...
Zorlu bir kışı, kırık dökük satırları ufalayıp ateşleyerek geçirdik.
Yeni bir yüzyılın silueti gülümsedi siz sayfaları çevirdikçe... "Ha doğdu, ha doğacak" denilen gazete, yeni kızlar, yeni oğlanlar doğurdu yeni doğacak bir yüzyıl için...
Sonra nisan geldi...
Sokakta direnilmesi imkansız bir çimen kokusu... içinin bir yerinde yuvadan erken ayrılmanın, sokakta hırpalanmanın korkusu...
Lakin bahara söz geçirmek ne mümkün...
Bir kez çiy düşmeye görsün kış mahmuru bedenlere...
...Coşkuları dizginleyebilene aşkolsun...
* * *
Bu yüzden izin istiyorum sizlerden... Bu köşe (kış köşesi) baharla buharlaşıyor.
Geriye bakınca hüzünleniyorum elbet...
Çünkü geride güzel bir doğuma ortak olmanın tatlı heyecanı var. Ve paylaşılmış köşelerde benzer duyarlılıklar... Ve sımsıcak dostluklar...
Ama önümsıra yüzülmemiş denizlerden iyot kokuları çarpıyor burnuma... Yeni Yüzyıl'ın ilham verdiği baharlar çağırıyor.
Şimdi gitmek sadakattir, kalmaksa ihanet...
O yüzden bir an önce kanatları takıp, uçmakta yarar var... Yeni baharlarda, yepyeni bahar şarkıları söyleyebilmek için...
Hep beraber...
Can Dündar
BAHAR ŞİİRİ
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi
Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyliyelim bir ağızdan
Ataol BEHRAMOGLU
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°270
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°271
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Nisan
İmkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.
İmkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°272
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°273
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Acıları neyin içine koyduğunuza dikkat edin!!!
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
- "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle:
- "Acı" diye cevap verdi.
Usta kıkırda¤¤¤¤¤ çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,
- "Hayır" diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu
ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey
ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
- "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle:
- "Acı" diye cevap verdi.
Usta kıkırda¤¤¤¤¤ çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,
- "Hayır" diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu
ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey
ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°274
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Şu anki Emirsultan Mahallesi sınırlarında Zeyniler isimli bir cadde vardır. Bu civarda Zeyniler Camii, Zeyniler Tekkesi, medrese, türbeler vs. bulunur. Burası eskiden Bursa'nın Zeyniler Köyü'ydü ve Reşat Nuri, romanında burasını kasteder.
Zamanında Zeyniler Tekkesindeki dervişlerin, şu an Zeyniler köyü diye bilinen yerde inzivaya çekildikleri söylenir. Bir zamanlar keşişlerinden isim almış Uludağ'ın bu bölümünde de bir manastır bulunduğu, daha sonraları burayı dervişlerin devralıp kullandığı düşünülür.
Bu bölgeye sonraki zamanlarda birkaç ev yapılmış. Hatta burada yaşayıp okumak için her gün Bursa'ya gidip gelen bir çocuğun, mühendis olup muhtemelen iyi de bir çevre edindikten sonra o yolu yaptırdığı bilinmektedir. Dağın üzerinde bıçak yarası gibi görünen o yol yanlış hatırlamıyorsam 86 yılında yapılmıştı. Ondan önceki patika hali bence çok daha güzeldi.
Köyden bir ucu dağın içine doğru, diğer ucu ta Atatürk Köşkü civarına devam eden Haşim İşcan Su Yolu, bu su yolunun dağ tarafında bulunan Gürpınar Şelalesi, trekking ve bisiklet parkurları ise ayrı birer yazı konusu olacak kadar değerli konulardır.
Zamanında Zeyniler Tekkesindeki dervişlerin, şu an Zeyniler köyü diye bilinen yerde inzivaya çekildikleri söylenir. Bir zamanlar keşişlerinden isim almış Uludağ'ın bu bölümünde de bir manastır bulunduğu, daha sonraları burayı dervişlerin devralıp kullandığı düşünülür.
Bu bölgeye sonraki zamanlarda birkaç ev yapılmış. Hatta burada yaşayıp okumak için her gün Bursa'ya gidip gelen bir çocuğun, mühendis olup muhtemelen iyi de bir çevre edindikten sonra o yolu yaptırdığı bilinmektedir. Dağın üzerinde bıçak yarası gibi görünen o yol yanlış hatırlamıyorsam 86 yılında yapılmıştı. Ondan önceki patika hali bence çok daha güzeldi.
Köyden bir ucu dağın içine doğru, diğer ucu ta Atatürk Köşkü civarına devam eden Haşim İşcan Su Yolu, bu su yolunun dağ tarafında bulunan Gürpınar Şelalesi, trekking ve bisiklet parkurları ise ayrı birer yazı konusu olacak kadar değerli konulardır.
XXX...BARIŞ...XXX- Mesaj Sayısı : 25
Yaş : 44
Nerden : BURDUR
tecrübe değeri : 5749
Kayıt tarihi : 09/04/09
- Post n°275
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
arkadaşlar ben kemal sunal filimleri ile büyüdüm ve seyretmeyi çok severim