+9
optimus prime
mercimek
LigoriN
KOLA
muharrempasha
gurbetci
sebimu
ßuRocK CaN
Çağatay
13 posters
Mizah,Eğlence ve Hüzün
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°301
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Süper şiir Çağatay
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°302
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
bende çok beğendim çok akıcı sonuna nasıl geldim anlamadım.Beğenmene sevindim.
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°303
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
HAYSİYETİMİZ VAR
Dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar
Hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar
Boşverin gerisini sallayın gitsin dünyayı
Paramız yoksa da haysiyetimiz var
Canımdan öte ve de çok kıymetli sevdiğim arkadaşlar
Durumum ortadadır
Hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır
Nevrim dönmüş midem bulanmış gözlerim kararmıştır
Cümlenize olan cümle borç edavatım
Üç vakte kadar askıya alınmıştır
Biraz idare edebilirseniz eğer
Ya bide kahveci nuriden rica edebilirseniz
Kesmesse tavşan kanı günde üç bardak çayı
Elbet bu feleğin paslı çarkı bi gün benim içinde döner
Düşeş gelmese de
Gelirse eğer zarımız bi dubara ve hele dört cahar
O zaman işi düzelttik sayın abiler
Ve inanınki paramız yoksa da haysiyetimiz var
Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim
Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden
Geceleri yorganın altında
Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında
Bi delikanlıya
Hep kısa çöpü ben mi çekicem
Hep banamı denk düşücek çarkıfeleğin iflası
Hep ben bilicem başkaları mı kapıcak beşyüz milyarı
Hep ben sevip eller mi alıcak aslıyı leylayı
Batsın bu dünya sende mi leyla
İtirazım var yalana dolana
Ben böyle dolana dolana ellerim cebimde
Dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Orhan veli tadında basıp voleyi yürüycem
Hayatın sonuna kadar
Hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksada haysiyetimiz var
Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı
Ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı
Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı
Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
Dalgasız dümensiz yoldaşlığı
Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor
Komşunun kızına mektup yazıp
Çarşamba pazarında el altından vermek çekiyor
Bazen sıcak ekmek
Bazen seyyardan sabah poğaçası çekiyor
Adamın gönlü bağıra bağıra ağlamak çekiyor
Gece mehtaba karşı
Langadan hıyar beyoğlundan adam çekiyor
Ne yalan söyliyim biraz kırgınlıkta var
Ama hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksa da haysiyetimiz var
İBRAHİM SADRİ
Dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar
Hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar
Boşverin gerisini sallayın gitsin dünyayı
Paramız yoksa da haysiyetimiz var
Canımdan öte ve de çok kıymetli sevdiğim arkadaşlar
Durumum ortadadır
Hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır
Nevrim dönmüş midem bulanmış gözlerim kararmıştır
Cümlenize olan cümle borç edavatım
Üç vakte kadar askıya alınmıştır
Biraz idare edebilirseniz eğer
Ya bide kahveci nuriden rica edebilirseniz
Kesmesse tavşan kanı günde üç bardak çayı
Elbet bu feleğin paslı çarkı bi gün benim içinde döner
Düşeş gelmese de
Gelirse eğer zarımız bi dubara ve hele dört cahar
O zaman işi düzelttik sayın abiler
Ve inanınki paramız yoksa da haysiyetimiz var
Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim
Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden
Geceleri yorganın altında
Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında
Bi delikanlıya
Hep kısa çöpü ben mi çekicem
Hep banamı denk düşücek çarkıfeleğin iflası
Hep ben bilicem başkaları mı kapıcak beşyüz milyarı
Hep ben sevip eller mi alıcak aslıyı leylayı
Batsın bu dünya sende mi leyla
İtirazım var yalana dolana
Ben böyle dolana dolana ellerim cebimde
Dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Orhan veli tadında basıp voleyi yürüycem
Hayatın sonuna kadar
Hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksada haysiyetimiz var
Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı
Ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı
Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı
Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
Dalgasız dümensiz yoldaşlığı
Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor
Komşunun kızına mektup yazıp
Çarşamba pazarında el altından vermek çekiyor
Bazen sıcak ekmek
Bazen seyyardan sabah poğaçası çekiyor
Adamın gönlü bağıra bağıra ağlamak çekiyor
Gece mehtaba karşı
Langadan hıyar beyoğlundan adam çekiyor
Ne yalan söyliyim biraz kırgınlıkta var
Ama hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksa da haysiyetimiz var
İBRAHİM SADRİ
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°304
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Gerçekten güzel yazıları var bu şairin.
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°305
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
İSTANBULA KAR YAĞIYORDU
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul�a kar yağıyordu..
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu
On altı yaşındaydım..
Her şeyi bükecek bileğim vardı
On altı yaşındaydım
Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok
Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..
Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul�u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herkes kadar cesur..
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı..
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul�a kar yağıyordu..
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..
Haliç� in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk..
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu..
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına..
Bunu kimse bilmiyordu
Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu.
İBRAHİM SADRİ
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul�a kar yağıyordu..
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu
On altı yaşındaydım..
Her şeyi bükecek bileğim vardı
On altı yaşındaydım
Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok
Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..
Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul�u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herkes kadar cesur..
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı..
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul�a kar yağıyordu..
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..
Haliç� in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk..
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu..
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına..
Bunu kimse bilmiyordu
Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu.
İBRAHİM SADRİ
ßuRocK CaN- Mesaj Sayısı : 191
Yaş : 28
Nerden : Oda Bilmiyor Nerden Olduğunu =S Ya Ç.Kale Kepez Ya İstanbul Ümraniye
Lakap : bark,BuRocK vs vs...
tecrübe değeri : 5974
Kayıt tarihi : 21/09/08
- Post n°306
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Bu Sana Yazdığım Yazıyı Okuduğunda Belki Sen Başkasını Seviyor Olcaksın Ama Ben Yine Seni Düşünüyor Olacağım İyimi Ne Yapıyor Diye...
Sen Gülünce İçimde Bahar Oluyor Çiçekler Açıyor Bir Damla Göz Yaşını Görünce İçimde Sonbahar Oluyor Fırtınalar Kopuyor...
Biliyorum Başkasını Seviyorsun,Deniyorum Seni Unutmaya Çalışıyorum Ama Başaramıyorum
Bilki Bu Kalp Bir Tek Seni Sevecek...
By ßuRocK CaN
Sen Gülünce İçimde Bahar Oluyor Çiçekler Açıyor Bir Damla Göz Yaşını Görünce İçimde Sonbahar Oluyor Fırtınalar Kopuyor...
Biliyorum Başkasını Seviyorsun,Deniyorum Seni Unutmaya Çalışıyorum Ama Başaramıyorum
Bilki Bu Kalp Bir Tek Seni Sevecek...
By ßuRocK CaN
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°307
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
burak senmi yazdın bunuuu
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°308
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Şimdiki gençler hızlı Sebimu hanım yedikleri yiyeceklerdenmidir nedir biz bu yaşta misket yuvarlamayı biliyorduk.
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°309
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Dermişim yalandır ilk aşkım ilkokul 3 te başlamıştı.
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°310
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
hormonlu sebze satanlara sormalı
ßuRocK CaN- Mesaj Sayısı : 191
Yaş : 28
Nerden : Oda Bilmiyor Nerden Olduğunu =S Ya Ç.Kale Kepez Ya İstanbul Ümraniye
Lakap : bark,BuRocK vs vs...
tecrübe değeri : 5974
Kayıt tarihi : 21/09/08
- Post n°311
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
evet ben yazdım
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°312
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
burak sen duygusal birisin güzel şiir yazarsın yazmışsın da eline sağlık
ßuRocK CaN- Mesaj Sayısı : 191
Yaş : 28
Nerden : Oda Bilmiyor Nerden Olduğunu =S Ya Ç.Kale Kepez Ya İstanbul Ümraniye
Lakap : bark,BuRocK vs vs...
tecrübe değeri : 5974
Kayıt tarihi : 21/09/08
- Post n°313
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
teşekkür ederim
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°314
Kavuşmanın Alfabesi
Öylesine bir gündü, yeni değil de sanki geçmiş günlerden biriydi, öyle gibiydi...
Kaç gece beklemiştim seni. Kaç gece koynuma hasretini alıp uyumuştum. Kaç gece yalnızlık sancısıyla kıvranıp durmuştum. Öyle acımasızdı ki geceler, gökteki yıldızlar yüreğime atılan birer taş gibi gelmişti bana. Yine de her şeye değerdi bekleyişim.
Bütün yollar sana çıkıyordu ama ben asıl senin yolunun benimkiyle kesişmesini bekliyordum.
Aylar geçmişti hep vardın ama bir tek o an yanımdaydın. Biraz yabancıydın bana, biraz da tanıdık. Şaşkındık, şaşkınlığımız çok fazla yansıyordu yüzümüze. Göz göze gelmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Bir bakıştan bin anlam çıkarmak buna denirdi işte. Yüzümüzde birbirimize ait izler arıyorduk bakarken.
Ne çok duymuştum sesini ama sanki sen ilk kez konuşuyordun. İlk kez söylediğin cümleler sahibiyle bütünleşiyordu.
Düştükçe gülüşün yüzüne, sessiz olan her şey konuşmuştu içimde. Yine de sözler bir türlü çıkmıyordu ağzımdan. Oysa boynuna sarılıp "Sen aylardır beklenen, sen yıllardır özlenensin" demek istiyordum. Hava serin değildi ama ben titriyordum.
Kelimeler hiç bu kadar zor olmamıştı bana. Ne zaman bir şey söylemeye kalksam, her seferinde bir şey oluyordu, sözcükler ağzımda donuyordu.
Sıcaktın, dokunmasan da yansıtıyordun. Biraz önce titreyen ben artık terliyordum. Aşktı bu biliyordum ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum.
Farkında değildin belki, belki ben belli etmiyordum ama yıllardır koruduğum, yıllardır kimseye açmadığım topraklarımı çoktan teslim almıştın bile. Sınırlarımdan içeri girmiştin bir kere. Yüreğimin en gizli, en kuytu köşelerinde sen vardın artık.
İtirazsızdım, belli ki mutluydum. Belli ki beni şaşırtan mutluluğun ta kendisiydi. Harfleri tükenmez bir kavuşmanın alfabesindeydim. Ve ben okumayı sanki yeniden öğreniyordum.
Şimdi bu sevdayı bana yaşattığın için kendimi şanslı hissediyorum. "Ya sen olmasaydın" diye düşünmüyorum çünkü sen varsın. Çünkü sen içimdesin. Çünkü sen benim hayat kaynağımsın.
Biliyor musun, çölde bulabildiğim bir avuç su olsan, bitmeyesin diye içmem seni. Nerede olursan ol benimle kal. Ben, bu yürek attığı sürece seninleyim.
Kaç gece beklemiştim seni. Kaç gece koynuma hasretini alıp uyumuştum. Kaç gece yalnızlık sancısıyla kıvranıp durmuştum. Öyle acımasızdı ki geceler, gökteki yıldızlar yüreğime atılan birer taş gibi gelmişti bana. Yine de her şeye değerdi bekleyişim.
Bütün yollar sana çıkıyordu ama ben asıl senin yolunun benimkiyle kesişmesini bekliyordum.
Aylar geçmişti hep vardın ama bir tek o an yanımdaydın. Biraz yabancıydın bana, biraz da tanıdık. Şaşkındık, şaşkınlığımız çok fazla yansıyordu yüzümüze. Göz göze gelmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Bir bakıştan bin anlam çıkarmak buna denirdi işte. Yüzümüzde birbirimize ait izler arıyorduk bakarken.
Ne çok duymuştum sesini ama sanki sen ilk kez konuşuyordun. İlk kez söylediğin cümleler sahibiyle bütünleşiyordu.
Düştükçe gülüşün yüzüne, sessiz olan her şey konuşmuştu içimde. Yine de sözler bir türlü çıkmıyordu ağzımdan. Oysa boynuna sarılıp "Sen aylardır beklenen, sen yıllardır özlenensin" demek istiyordum. Hava serin değildi ama ben titriyordum.
Kelimeler hiç bu kadar zor olmamıştı bana. Ne zaman bir şey söylemeye kalksam, her seferinde bir şey oluyordu, sözcükler ağzımda donuyordu.
Sıcaktın, dokunmasan da yansıtıyordun. Biraz önce titreyen ben artık terliyordum. Aşktı bu biliyordum ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum.
Farkında değildin belki, belki ben belli etmiyordum ama yıllardır koruduğum, yıllardır kimseye açmadığım topraklarımı çoktan teslim almıştın bile. Sınırlarımdan içeri girmiştin bir kere. Yüreğimin en gizli, en kuytu köşelerinde sen vardın artık.
İtirazsızdım, belli ki mutluydum. Belli ki beni şaşırtan mutluluğun ta kendisiydi. Harfleri tükenmez bir kavuşmanın alfabesindeydim. Ve ben okumayı sanki yeniden öğreniyordum.
Şimdi bu sevdayı bana yaşattığın için kendimi şanslı hissediyorum. "Ya sen olmasaydın" diye düşünmüyorum çünkü sen varsın. Çünkü sen içimdesin. Çünkü sen benim hayat kaynağımsın.
Biliyor musun, çölde bulabildiğim bir avuç su olsan, bitmeyesin diye içmem seni. Nerede olursan ol benimle kal. Ben, bu yürek attığı sürece seninleyim.
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°315
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
Unuttum o Güzel Günleri.
Maziye Gömdüm o Ümitleri.
Terkettim biraktim Seni,
Dalgalara kapiliyorum Ben!
Tutkuyu gördüm Gözlerinde,
$evkati sezdim Ellerinde.
Yelken actim Denizlere,
Rüzgara teslim oluyorum Ben!
Maziye Gömdüm o Ümitleri.
Terkettim biraktim Seni,
Dalgalara kapiliyorum Ben!
Tutkuyu gördüm Gözlerinde,
$evkati sezdim Ellerinde.
Yelken actim Denizlere,
Rüzgara teslim oluyorum Ben!
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°316
ENSTRÜMANTAL AŞK
ENSTRÜMANTAL AŞK
Aşk suskunluğumdu benim!
Kendime ırak bir kentten çok sesli bir ağırlama, içten bir ikrarın yetmeyen teşekkürlü karşılığı. Oysa sunulan hayattı, yazgısında deli kız oyası. Deliksiz uyuyacağım, geç kal bu gece.
Aşk yanımdı benim!
Kelimesiz, hecesiz ama ağlamaklı... Yerlerde sürünen gözyaşlarımda yalnız olmamanın iması!
Acele etme bu gece. Tam vaktinde gelişinden değil mi öncemizdeki aşklar?
.
Aşk vurgunumdu benim!
Yaralı ama kansız... Acılı ama feryatsız… Ağlayan keman, sızılanan kaval… Beklenmedik ihanetti buluşmamız. Yıllardır vardı ve çok az yakardı. Şimdi burada, sahibinden uzak…
Aşk yazımdı benim!
Aşk yazdığımdı, okuduğundu. Bu geceyi geç ömrümden. Bu gece geç bir vakit ömrümde. Oturduğum masada şaraplık bir tat, tütünde tutuksuz bir nefes. Yetişme bana, geç kal! Erkenciliğin değil miydi, bize koca bir geleceği geciktiren?
Aşk heyecanımdı benim!
Vursalar ölmezdim o heyecandaki kadar. Sevseler mutlu olmazdım o titremedeki kadar. Voltalar uzuyordu ayağımda. Zaman uzuyordu. Sancı sığmıyordu bedenime. Delilikti, serserilikti, güzeldi…
Aşk itirafımdı benim!
Okunan, dinlenen ama bilinmeyen... Söylesem, dilimde kekremsi bir tat bırakırdı. Sustum, dilimle geldi bütün belalar… Dili belası sayfalarımın övgüleri, asılı kaldı aklında. Şımarıklığım korkun oldu, usluluğum hayalin! Değişemedim onca değişimde, onca yenilikte… Buydum ben, bulduğun gibi. Koruduğum aslındı, kaybettiğim aslım!
Buydu galiba aşk!
En can alıcı noktada bir İstanbul kaçağı, birçok A’lı kent kaçamağı, bir gözyaşı bozgunu, bir kavuşma, bir ayrılık ve bin ölüm… Sayısız dirilişte aynı yemin! Döndüğüm sözümde hayâsız yalan. Tek varlığım ve tek yokluğum… Yaram ve merhemim… Kazanmadığım ama hep kaybettiğim. Evet, buydu aşk!
Aşk yasağımdı benim!
Uzaklığını ölçtüğüm bir şarkı, tınısını mırıldandığımda anlamı beynime oturan bir müzik. Tuzağı yoktu arada. Geçit veren dağlar, ayağa dolanmayan yollar ve aşıldıkça genişleyen, bereketinde güneş kavrukluğu ovalar… Geç kal bu gece, zamancılığın değil miydi bizi bekleten, duvar önü ameleliliğinde?
Aşk çözümümdü benim!
Düğümlerin çıkmazından, elime düşen tek bir seni seviyorum’du. Gelişemedik uluorta. Durduk bulanıklığımızda; durulmadık durgunluğumuzda. Çarptık, düştük… Ayağa kalktık yardımsız. Seni seviyorum’du her şeyin en baştaki sonu. Söyledik, duyduk, yeniden düştük ve kalkamadık yardımlı. Gelmedi acil adamlar. Sen yine de, bu gece gelirken yolu uzat ve getirme yanında, başka yarınlarını.
Aşk engelimdi benim!
Burkulan yanıma yerleşen yalnızlığına eş, diğer yanımda onmaz bir gelecek…
Artık bir gece bu karanlık! Gelme, kendim kendimi avuttum!
Aşk suskunluğumdu benim!
Kendime ırak bir kentten çok sesli bir ağırlama, içten bir ikrarın yetmeyen teşekkürlü karşılığı. Oysa sunulan hayattı, yazgısında deli kız oyası. Deliksiz uyuyacağım, geç kal bu gece.
Aşk yanımdı benim!
Kelimesiz, hecesiz ama ağlamaklı... Yerlerde sürünen gözyaşlarımda yalnız olmamanın iması!
Acele etme bu gece. Tam vaktinde gelişinden değil mi öncemizdeki aşklar?
.
Aşk vurgunumdu benim!
Yaralı ama kansız... Acılı ama feryatsız… Ağlayan keman, sızılanan kaval… Beklenmedik ihanetti buluşmamız. Yıllardır vardı ve çok az yakardı. Şimdi burada, sahibinden uzak…
Aşk yazımdı benim!
Aşk yazdığımdı, okuduğundu. Bu geceyi geç ömrümden. Bu gece geç bir vakit ömrümde. Oturduğum masada şaraplık bir tat, tütünde tutuksuz bir nefes. Yetişme bana, geç kal! Erkenciliğin değil miydi, bize koca bir geleceği geciktiren?
Aşk heyecanımdı benim!
Vursalar ölmezdim o heyecandaki kadar. Sevseler mutlu olmazdım o titremedeki kadar. Voltalar uzuyordu ayağımda. Zaman uzuyordu. Sancı sığmıyordu bedenime. Delilikti, serserilikti, güzeldi…
Aşk itirafımdı benim!
Okunan, dinlenen ama bilinmeyen... Söylesem, dilimde kekremsi bir tat bırakırdı. Sustum, dilimle geldi bütün belalar… Dili belası sayfalarımın övgüleri, asılı kaldı aklında. Şımarıklığım korkun oldu, usluluğum hayalin! Değişemedim onca değişimde, onca yenilikte… Buydum ben, bulduğun gibi. Koruduğum aslındı, kaybettiğim aslım!
Buydu galiba aşk!
En can alıcı noktada bir İstanbul kaçağı, birçok A’lı kent kaçamağı, bir gözyaşı bozgunu, bir kavuşma, bir ayrılık ve bin ölüm… Sayısız dirilişte aynı yemin! Döndüğüm sözümde hayâsız yalan. Tek varlığım ve tek yokluğum… Yaram ve merhemim… Kazanmadığım ama hep kaybettiğim. Evet, buydu aşk!
Aşk yasağımdı benim!
Uzaklığını ölçtüğüm bir şarkı, tınısını mırıldandığımda anlamı beynime oturan bir müzik. Tuzağı yoktu arada. Geçit veren dağlar, ayağa dolanmayan yollar ve aşıldıkça genişleyen, bereketinde güneş kavrukluğu ovalar… Geç kal bu gece, zamancılığın değil miydi bizi bekleten, duvar önü ameleliliğinde?
Aşk çözümümdü benim!
Düğümlerin çıkmazından, elime düşen tek bir seni seviyorum’du. Gelişemedik uluorta. Durduk bulanıklığımızda; durulmadık durgunluğumuzda. Çarptık, düştük… Ayağa kalktık yardımsız. Seni seviyorum’du her şeyin en baştaki sonu. Söyledik, duyduk, yeniden düştük ve kalkamadık yardımlı. Gelmedi acil adamlar. Sen yine de, bu gece gelirken yolu uzat ve getirme yanında, başka yarınlarını.
Aşk engelimdi benim!
Burkulan yanıma yerleşen yalnızlığına eş, diğer yanımda onmaz bir gelecek…
Artık bir gece bu karanlık! Gelme, kendim kendimi avuttum!
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°317
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
ANAHTAR
-1-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!
Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!...
-2-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!
Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
Yusuf Ziya ORTAÇ
-1-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!
Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!...
-2-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!
Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
Yusuf Ziya ORTAÇ
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°318
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
KOŞMA
Bir daha o fırsat geçer mi ele?
Dün gördüm, bugün de göresim geldi!
Gülüşü o kadar hoştu ki hele,
Lebinden koncalar düresim geldi!
Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,
Gözleri gözümden daima kaçtı,
Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,
Öpüp okşayarak öresim geldi!
Yüzü benziyordu bahar ayına,
Kaşları can yakan aşkın yayına,
Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,
Yüzümü, gözümü süresim geldi!
Yusuf Ziya ORTAÇ
---------------------------------------------------------
Eski nazik erkekleri görüyorsunuz demi
Bir daha o fırsat geçer mi ele?
Dün gördüm, bugün de göresim geldi!
Gülüşü o kadar hoştu ki hele,
Lebinden koncalar düresim geldi!
Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,
Gözleri gözümden daima kaçtı,
Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,
Öpüp okşayarak öresim geldi!
Yüzü benziyordu bahar ayına,
Kaşları can yakan aşkın yayına,
Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,
Yüzümü, gözümü süresim geldi!
Yusuf Ziya ORTAÇ
---------------------------------------------------------
Eski nazik erkekleri görüyorsunuz demi
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°319
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
ikiside çok güzel eline sağlık Yusuf Ziya Ortaç ın diğer şiirlerinede bakıcam:)
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
- Post n°320
MARDIN KATLIAMI
MARDIN KATLIAMINI KINIYORUM.OLENLERE RAHMET KALANLARA SABIR DILIYORUM.
(CAHIL INSAN GUL OLSA KOKLANMAZ)
(CAHIL INSAN GUL OLSA KOKLANMAZ)
sebimu- Mesaj Sayısı : 524
Yaş : 46
Nerden : istanbul
tecrübe değeri : 6067
Kayıt tarihi : 29/11/08
Şişli'deki bir dürümcünün reklam broşüründen harfi harfine aktarılmıştır.
------------ --
Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirlmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.
Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
Sakın bu oyuna düşmeyin.
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu söz de mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!
------------ --
Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirlmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.
Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
Sakın bu oyuna düşmeyin.
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu söz de mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°322
krizden böyle çıkılacak galiba...‏
Mevsim yaz, aylardan Ağustos ayı... Riviera kıyısında küçük bir kasaba, yaz
sezonu, ancak yağmur yağıyor, yani kasaba bomboş. Herkesin borcu var ve
kredi ile yaşıyorlar.
Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 $ bırakıp,
odaya bakmaya çıkıyor.
Otel sahibi parayı hemen alıp, et marketine olan borcunu ödüyor. Market
sahibi 100$ kaparak, hemen toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı
büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren son
defa birlikte olduğu fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıp aynı otele
giderek oraya olan borcunu ödüyor....
Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor ve odayı beğenmediğini söyleyip
100$ parasını alarak kasabayı terk ediyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor, ancak
TÜM KASABA BORÇLARINDAN KURTULUYOR VE GELECEĞE ÜMİTLE BAKIYOR
sezonu, ancak yağmur yağıyor, yani kasaba bomboş. Herkesin borcu var ve
kredi ile yaşıyorlar.
Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 $ bırakıp,
odaya bakmaya çıkıyor.
Otel sahibi parayı hemen alıp, et marketine olan borcunu ödüyor. Market
sahibi 100$ kaparak, hemen toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı
büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren son
defa birlikte olduğu fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıp aynı otele
giderek oraya olan borcunu ödüyor....
Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor ve odayı beğenmediğini söyleyip
100$ parasını alarak kasabayı terk ediyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor, ancak
TÜM KASABA BORÇLARINDAN KURTULUYOR VE GELECEĞE ÜMİTLE BAKIYOR
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
- Post n°323
Kırık cam teorisi
Kırık cam teorisi Wilson ve Kelling adında iki Amerikalı teorisyen tarafından 1980`lerin başında ortaya atılmıştır. Bu teori, küçük problemlere öncelik vererek çok daha büyük problemlerin çözülebilecegini ileri sürmektedir. Bunu bir örnekle açıklamaktadırlar:
Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlayabiliyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor ve ardından daha büyük suçlar geliyor, bir süre sonra o sokak polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Birisi elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine bir torba çöp bıraksa ve o çöp hemen oradan kaldırılmazsa, her geçen çöpünü oraya bırakıyor ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikiyor.
Bu teoriyi hayata geçirmek isteyen New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüştür. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, duvara yazı yazanları, içki şişelerini yola atanları yakalayıp haklarında işlem yapmıştır. Polis bu kararlılığıyla “Küçük büyük bizim için fark etmez; bu sokağın veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz." demiştir. Bu yöntem büyük suçları azaltmakta çok başarılı olmuştur. Küçük suçlar bu kadar titizlikle kontrol edilince tüm suçlarda önemli azalmalar görülmüştür.
Bu yöntem sadece toplumlarda değil bireylerin yaşamında da büyük problemlerin çözümünde önemli rol oynabilmektedir. Örneğin insanların büyük kredi kartı borçları çoğu zaman önemsiz gibi görünen harcamaların artmasından kaynaklanmaktadır. Küçük harcamaları kontrol altına alabilen insanlar diğer harcamaları daha kolay kontrol altına alabilmektedir. Sağlıklı bir hayat bir çok küçük detayın uygulanmasıyla mümkündür. Hemen herkes sigaraya bir kereliğine denemekten alışmıştır. Ayrılıklar ve kavgalar çoğu zaman küçük tartışmalarla başlar. Büyük kazalar küçük ihmallerden doğar. Büyük sorunlar aslında küçük sorunların toplamından başka bir şey değildir. Önemsiz bir vurgunun ismidir küçük ŞeylerA ma aslında daha önemli olduğunu düşündüğümüz Büyük Şeyler in önemli ayrıntılarıdır.
Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlayabiliyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor ve ardından daha büyük suçlar geliyor, bir süre sonra o sokak polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Birisi elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine bir torba çöp bıraksa ve o çöp hemen oradan kaldırılmazsa, her geçen çöpünü oraya bırakıyor ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikiyor.
Bu teoriyi hayata geçirmek isteyen New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüştür. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, duvara yazı yazanları, içki şişelerini yola atanları yakalayıp haklarında işlem yapmıştır. Polis bu kararlılığıyla “Küçük büyük bizim için fark etmez; bu sokağın veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz." demiştir. Bu yöntem büyük suçları azaltmakta çok başarılı olmuştur. Küçük suçlar bu kadar titizlikle kontrol edilince tüm suçlarda önemli azalmalar görülmüştür.
Bu yöntem sadece toplumlarda değil bireylerin yaşamında da büyük problemlerin çözümünde önemli rol oynabilmektedir. Örneğin insanların büyük kredi kartı borçları çoğu zaman önemsiz gibi görünen harcamaların artmasından kaynaklanmaktadır. Küçük harcamaları kontrol altına alabilen insanlar diğer harcamaları daha kolay kontrol altına alabilmektedir. Sağlıklı bir hayat bir çok küçük detayın uygulanmasıyla mümkündür. Hemen herkes sigaraya bir kereliğine denemekten alışmıştır. Ayrılıklar ve kavgalar çoğu zaman küçük tartışmalarla başlar. Büyük kazalar küçük ihmallerden doğar. Büyük sorunlar aslında küçük sorunların toplamından başka bir şey değildir. Önemsiz bir vurgunun ismidir küçük ŞeylerA ma aslında daha önemli olduğunu düşündüğümüz Büyük Şeyler in önemli ayrıntılarıdır.
Çağatay- Admin
- Mesaj Sayısı : 1552
Yaş : 49
tecrübe değeri : 6689
Kayıt tarihi : 03/04/08
- Post n°324
Geri: Mizah,Eğlence ve Hüzün
doğru bir tespit.Teşekkürler...
muharrempasha- Mesaj Sayısı : 565
Yaş : 43
Nerden : istanbul/üsküdar
Lakap : sız
tecrübe değeri : 6138
Kayıt tarihi : 08/11/08
Yaşlı kadın geminin güvertesinde denizi seyrediyormuş..
Hava çok rüzgarlıymış ve şapkası uçmasın diye iki eliyle sıkı sıkıya tutuyormuş...
Derken bir genç adam teyzemize yaklaşmış :
-'Hanımefendi, kabalık etmek istemem ama rüzgardan eteğinizin havalandığını bilmeniz
gerek diye düşündüm...'
-' Ne yapabilirim, bu şapkayı iki elimle ancak tutabiliyorum, yoksa bırakayım uçsun mu?'
-'Ama hanımefendi ben demek istedim ki eteğiniz havalandıkça bazı yerleriniz görünüyor!!!'
Teyzemiz adama şöyle bir bakmış ve gülümsemiş:
-'Evladım... Eteğimin altından görünen 85 senelik ama ben bu şapkayı daha dün aldım!!!'