SIR
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- "Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş. Vezir:
- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabi yapıştırmış:
- "İyi, ben de bilirim
Sokrates
Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş.
VETERİNER
Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif' i küçük düşürmek ister:
- "Affedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış:
- "Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"
EFLATUN
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
- "İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
- "Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."
BEN ÇEKİLİRİM
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- "Ben çekilirim."
Meşhur bir filozofa:
- "Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?" diye sorulduğunda:
- "Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan" demiş.
GALİLEO
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- "Efendim" demiş, "Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?"
Galile: - "Doğru" demiş, "Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?"
"Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder."
Yavuz Sultan Selim zamaninda, Iran Şahı İsmail kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderiyor,Sultan Selime.
Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tikiyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.. Yani Osmanlı'ya büyük bir bir hakaret ediliyor!!!!! Cihan Padisahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatiyor. İçine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatiyor, en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderiyor.
Sah sandığı açıyor. Halılar,değerli taşlar... Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce,zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Sah İsmail okuyor:
"Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder."
4. Murat ve Yeni Kapı4. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "yasak" olarak işlemeye başlamış. 4. Murat bi gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.
Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. İpin ucunda bi testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş.
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış.
4. Murat, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.
Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş.
MAYMUN
Necip Fazıl Kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kastederek;
-“Yahu Maymuna dönmüşsün!” der.
Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir:
-“Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim!.."
PARMAK
Vaktiyle Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon Bonapart'ı
bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
-Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler yürütmeye başlayınca,
Napolyon:
-Evet demiş, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
"Bizde Onlara Yaklaşıyoruz"
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken,
keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Bizde onlara yaklaşıyoruz.
FATİH NİYE ÜSTÜN
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada 'Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara şöyle cevap vermişti:
Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.
Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik."
İstanbulda kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirir. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılır. Yaşlı kadın, evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu söyleyerek şikayette bulunur. Kadının bu şikayeti üzerine hiddetlenen
Kanuni:
Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyudun da evinin soyulduğunu duymadın?
deyince,yaşlı kadın:
Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der.
Bu cevap üzerine Kanuni Sultan Süleyman utanarak: Haklısınız diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.
ALDIĞIMIZ FİYATA
Keçecizâde'nin Rusya'da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa'ya takılır:
- Paşa şu Girit'i satsanız!
- Hay hay, satalım ekselans
- Kaça satarsınız?
- Aldığımız fiyata
Girit'in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.
Seyid Ahmet Arvasi
Öğrenci;
-Hocam,diye sormuş.İnsan,maymunun gelişmiş şeklidir''diyorlar.Ne dersiniz? Seyid Ahmet Arvasi cevap vermiş.
-O mantığa göre çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir.
İSTANBUL
Yahya Kemal'a "Ankara'nın en çok hangi tarafını seviyorsunuz" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
-İstanbul'a dönüşünü.
SOKRAT
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde esi:
-Haksiz yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, bir de hakli yere mi öldürülseydim?
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- "Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş. Vezir:
- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabi yapıştırmış:
- "İyi, ben de bilirim
Sokrates
Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş.
VETERİNER
Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif' i küçük düşürmek ister:
- "Affedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış:
- "Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"
EFLATUN
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
- "İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
- "Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."
BEN ÇEKİLİRİM
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- "Ben çekilirim."
Meşhur bir filozofa:
- "Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?" diye sorulduğunda:
- "Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan" demiş.
GALİLEO
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- "Efendim" demiş, "Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?"
Galile: - "Doğru" demiş, "Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?"
"Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder."
Yavuz Sultan Selim zamaninda, Iran Şahı İsmail kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderiyor,Sultan Selime.
Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tikiyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.. Yani Osmanlı'ya büyük bir bir hakaret ediliyor!!!!! Cihan Padisahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatiyor. İçine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatiyor, en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderiyor.
Sah sandığı açıyor. Halılar,değerli taşlar... Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce,zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Sah İsmail okuyor:
"Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder."
4. Murat ve Yeni Kapı4. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "yasak" olarak işlemeye başlamış. 4. Murat bi gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.
Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. İpin ucunda bi testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş.
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış.
4. Murat, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.
Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş.
MAYMUN
Necip Fazıl Kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kastederek;
-“Yahu Maymuna dönmüşsün!” der.
Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir:
-“Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim!.."
PARMAK
Vaktiyle Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon Bonapart'ı
bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
-Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler yürütmeye başlayınca,
Napolyon:
-Evet demiş, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
"Bizde Onlara Yaklaşıyoruz"
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken,
keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Bizde onlara yaklaşıyoruz.
FATİH NİYE ÜSTÜN
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada 'Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara şöyle cevap vermişti:
Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.
Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik."
İstanbulda kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirir. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılır. Yaşlı kadın, evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu söyleyerek şikayette bulunur. Kadının bu şikayeti üzerine hiddetlenen
Kanuni:
Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyudun da evinin soyulduğunu duymadın?
deyince,yaşlı kadın:
Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der.
Bu cevap üzerine Kanuni Sultan Süleyman utanarak: Haklısınız diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.
ALDIĞIMIZ FİYATA
Keçecizâde'nin Rusya'da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa'ya takılır:
- Paşa şu Girit'i satsanız!
- Hay hay, satalım ekselans
- Kaça satarsınız?
- Aldığımız fiyata
Girit'in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.
Seyid Ahmet Arvasi
Öğrenci;
-Hocam,diye sormuş.İnsan,maymunun gelişmiş şeklidir''diyorlar.Ne dersiniz? Seyid Ahmet Arvasi cevap vermiş.
-O mantığa göre çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir.
İSTANBUL
Yahya Kemal'a "Ankara'nın en çok hangi tarafını seviyorsunuz" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
-İstanbul'a dönüşünü.
SOKRAT
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde esi:
-Haksiz yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, bir de hakli yere mi öldürülseydim?