Günümüzde Behramkale ve ya Behramköy ismi ile tanınan Assos, çanakkale’nin 100 km. güneyinde olup, Ayvacık’a uzaklığı 17 km.’dir. Edremit Körfesi ile Lesbos Adası’nın (Midilli) karşısında, bir volkanın eteğinde, Andezit Kayalıkları üzerinde kurulmuş, Antik Çağların önemli bir yerleşim merkezlerindendir. Aynı zamanda bir liman kenti olmasına karşılık deniz ile yerleşim alanı arasında 200m.lik seviye farkı bulunuyordu.
Assos’da yerleşmenin kesinlik kazanmaması ile birlikte Tunç Çağı’nda (M:Ö.3000-1200) burada yaşayanların olduğunu da arkeolojik çalışmalar ortaya koymuştur. Homeros, Tiria’nın güneyinde leleglerin yaşadığını, bunların Troia Savaşı’nda bölgede denizcilik ve korsanlık yaptıklarını belirtmiştir.
Assos sözcüğünün Pedasos’tan geldiği söylenmiştir. Ayrıca Behram’ın da Assos’da görevli Bizans subayı olan Mahhram’ın değiştirilmiş biçimi olduğu da bir başka söylentidir.
İliada’da Agamemnon’un öldürdüğü Elastos’un Satnioeis’in (Tuzla Çayı) kıyısındaki Pedagos’da yaşamış olduğu anlatılmaktadır. Bunun yanı sıra Troia Kralı Priamos’un kayınpederi, leleg Kralı Altes’de yine Satnioeis kıyısındaki Pedagos’da yaşamıştır. Strabon da, kökeni Leleg olan kenti olan Pedagos’un bilinmeyen nedenlerle terk edildiğini belirtmektedir.
M.Ö.VII.yüzyılda, Thrakia ve Mysialıların yerleştiği Güney Troias, Lesbos üzerinden gelen Aioller tarafından işgal edilmiştir. Bu dönemden söz eden Strabon da, Methymna’lı göçmenlerin Assos’a yerleştiklerini ve Assos’un 20 km. doğusunda yarı barbar bir kavim olan Gargaralıların kenti Gargara’ya da değinmiştir.
M.Ö.560’da bütün bu yöre Lydialıların eline geçmiş, M.S.546’da Batı Anadolu kentleri gibi Assos’da onların satraplığına bağlanmıştır. Ancak Salamis’de Perslerin yenilmesi ve İskender’in Anadolu’ya gelişi ile bağımsızlığına kavuşmuştur. M.S.V.yüzyılda Atina’nın güçlenmesi sonucunda Delos Deniz Birliği kurulmuştur (MÖ.478). Phokaia, Samos, Teos, Pitane, Miletos, Lesbos gibi İon ve Aiolia’nın güçlü kentleriyle birlikte kurucu üye olarak Assos’da bu birliğe katılarak yılda 1 Talent vergi ödemeye başlamıştır.
M.Ö.412’de Pers kralı Dareios ile antlaşma uyarınca Ispartalılar, onların Anadolu kıyılarında yeniden güçlenmeleri için yardım etmişlerdir. Böylece Ispartalı Nauarkhos Lysandros’un yardımı ile Persler Atina donanmasını M.Ö.407’de yenmiş, bunun ardından gelen Aigos Potamos yenilgisi (M.Ö.405) ile Batı Anadolu kıyılarında yaşayanlar yeniden Perslerin egemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. M.Ö.387 yılında yapılan Antalkidas barışından hemen sonra aslen tüccar olan Eubolos kendisini Assos kralı ilan etmiş ancak, hizmetkarlarından Hermesias onu öldürerek yönetimi ele geçirmiştir.
Bythnialı olan Hermesias, Platon ile Aristoteles’in öğrencisidir. Assos’u ele geçirdikten sonra Aritoteles’i Assos’a davet etmiştir. Assos’ta üç yıl kalan Aristoteles ona yeniden ders vermiştir. Onun yanı sıra Xenokrates ile Platonculardan Hermesias da Assos’a gelerek kenti bilimsel,kültür merkezi konumuna getirmişlerdir.
Hermesias’ın bağımsızlığı M.Ö.345 yılına kadar sürmüş, davetini kabul ettiği Pers generallerinden Rhodoslu Memnon tarafından esir alınarak sorgulanmak üzere Pers başkentine göndererek çarmıha gerdirmiştir. Bu arada da onun mührünü ele geçirerek Hermesias’ın ağzından Assos’un yanında olan kentlere mektuplar göndermiş ve Assos’u Pers kralı Artaxerxes’e devrettiğini bildirmiştir. Bu nedenle başta Assos olmak üzere diğer İon ve Aiol kentleri Perslerin eline geçmiştir. M.Ö.334’de İskender Granikos Çayı kenarında yaptığı savaşta persleri yenerek bölgeyi onların egemenliğinden kurtarmıştır. İskender’in ölümünden sonra Assos, onun komutanları ile Seleukoslar arasında pazarlık konusu olmuştur. Assos yöresi bir ara Troias’ı işgal eden galyalıların eline geçmiştir. Bergama krallığının güçlenmesi ve M.Ö.216’da Arisbe’de yenilmeleri üzerine Galyalılar yöreden çıkarılmıştır. Bundan sonra Assos Bergama krallığı ile birleşmiş, bu durum M.Ö.133’e Attalos’un krallığını vasiyet yoluyla Roma İmparatorluğu’na bırakmasına kadar sürmüştür.
Roma döneminde Assos büyük gelişim göstermiştir. Assos’u ziyaret eden St.Paul ve St.Lukos, kentin Hıristiyanlığı kabul etmesinde etkili olmuştur. Anadolu’da Hıristiyanlığı en erken kabul eden kentler arasında Assos’da yer almıştır.
Haçlı Seferleri sırasında Federik Barbarossa Çanakkale Boğazı’nı geçtikten sonra Assos ve çevresini tahrip etmişlerdir. 4.Haçlı Seferinde de İmparator Balwin’in kardeşi Hendi de Hainault kenti ele geçirmiş ve bundan sonra Assos 20 yıl Frankların yönetiminde kalmıştır.
Assos çevresinde kenti besleyecek verimli toprakların olmayışından Hayvancılık, meyva, şarap ve zeytincilik geçim kaynağı olmuştur. Bunun dışında demir ve gümüşü işlemişlerdir. Nitekim akropolün doğu yamaçlarında demir cevheri bulunmuştur. Liman hizmetleri, gümrük bir başka gelir kaynakları idi. Assos’un koruyucu tanrısı Athene idi. Onun dışında Hermes, Tykhe, Asklepios da saygı gören Olympos tanrılarındandı.
Assos sikke basımına M.Ö.VI.yüzyılın ilk yarısında başlamıştır. Çoğunlukla sikkelerin yüzünde Athena başı, diğer yüzünde grifona yer verilmiştir. Bunun yanı sıra Medusa başı, arslan başı, üzüm salkımı, kuğu tiplerine sikkeler üzerinde yer vermişlerdir.
Assos’da Arkeoloji Çalışmaları
Assos’da arkeoloji çalışmaları 1881-1883 yıllarında J.T.Clarke ile F.H.Bacon başkanlığındaki bir Amerikan arkeoloji gurubunca başlanmıştır. Aradan yaklaşık yüz yıl geçtikten sonra, prof.Dr.Ümit Serdaroğlu tarafından 1980’de yeniden başlanmıştır.
Assos kuzey ve güneyde kayalık, dik yamaçlı bir tepenin üzerine ve eteklerine kurulmuştur. Denizden 236 m. yüksekliğindeki tepenin çevresinde, 3200 m uzunluğunda ve 20 m. yüksekliğinde surlarla çevrilidir. Assos antik kentinin kalıntıları başta liman olmak üzere geniş bir çevreye yayılmıştır. Assos sur duvarları ile korunmuştur. İç ve dış olmak üzere iki ayrı surdan oluşan bu koruma sistemi yuvarlak ve kare kulelerle desteklenmiştir. Osmanlı döneminde de onarılan surların iki asıl, yedi de küçük kapısı bulunuyordu. Surların duvar teknikleri birbirinden farklı işçilik göstermektedir. Çok kenarlı taşlardan, parçasız ve kenetsiz olan en eski duvarlar olup, M.Ö.VI.yüzyılda yapılmıştır. Günümüze iyi durumda ulaşan surların çoğunluğu Helenistik dönemde yapılmıştır.
Athena Tapınağı
Assos akropolünün en üst noktasında, kuzey-batı, güney-doğu yönünde yer alan Athena Tapınağı M.Ö.VI.yüzyılın ortalarında yapılmış olup, Arkaik devrin en güzel örneklerinden biridir. Bu tapınak, Anadolu’da en eski Dorik tarzdaki tapınakların başında gelir. Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, babası Zeus’un kafasından silahlı ve elinde kargası ile doğmuş bir savaş tanrıçası. El işçiliği ve el sanatlarını koruyan tanrıça olarak da biliniyor. Mitoloji’ye göre kadınlara dokumayı o öğretmiş. Behramkale ve çevresindeki halı ve kilim dokumacılığı, gelişmesini belki de Athena’ya borçlu. Assos Athena Tapınağı, Aekaik çağda Anadolu’da dor üzerine yapılmış tek örnek olması ve kabartmalı frizlerin bulunması nedeniyle büyük önem taşıyor.
İki basamaklı bir krepis üzerindeki tapınak dikdörtgen planlı olup, kısa kenarlarında altışar, uzun kenarlarında da onikişer sütunu bulunmaktadır. Sütunların oturduğu kaideler (stylobat) 30.31x14.03 ölçüsündedir. Tapınak Pronaos ve naos’tan (kutsal oda) meydana gelmiştir. Pronaos’da ayrıca anteler arasında iki sütun yer almaktadır. Naos’da tanrıça heykelinin bulunduğu kaide 1881’de temizlenmiştir. Ayrıca burada döşemede, siyah-beyaz mermer parçalarından yapılmış bir mozaik ortaya çıkarılmıştır.
Tapınağın Helenistik dönemde yapılmış frizlerine dayanılarak M.Ö.525’de tamamlandığı sanılmaktadır. Frizler üzerinde mitolojiden alınma Herakles ve Kentauroslarla ilgili konular işlenmiştir. Günümüzde bu kabartma friz parçalarından bir kısmı Boston Müzesinde, bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzelerinde, 1985’de bulunan parçalar da Çanakkale Müzesindedir.
Tiyatro
Agoranın batı kapısından aşağıya inen taş döşeli yol, tiyatroya gelmektedir. Yüzünü denize ve Midilli Adasına dönmüş olan Tiyatro, kent Merkezinin güneyinde doğal bir kaya oyuğuna inşa edilmiştir. İ.Ö II yüzyılda Agora’nın yakınına kurulmuştur.Son yüzyıla dek tümüyle korunan yapı, günümüzde çok yıkıktır.
Geleneksel Grek tiyatro planına uygun olarak at nalı biçiminde olduğu sanılmaktadır. Roma döneminde eski bir tiyatronun üzerine yapılmıştır. Cavea 13 oturma sırasından sonra bir diazoma ve yeniden 15 sıra vardır. Bütün bunları çevreleyen diazomadan sonra dar ve çok dik 8 oturma sırası daha bulunmaktadır. Parados duvarlarının her iki yanına beşik tonozlu birer mekan yerleştirilmiştir.
Agora
Assos’un ortasında yer almaktadır. Agora’nın batısında küçük bir tapınak, doğusunda bouleterion (şehir meclis binası), güneyinde de hamam bulunmaktaydı.
Assos Agorası’nda 1881’de yapılan araştırmalarda ele geçen yazıtlardan kente yaptığı hizmetlerden dolayı Heptaistogenes’in oğulları Kallisteros ile Aristias’ın Assos içerisinde mezarlarının yaptırılmıştır.
Agora’nın batı girişindeki Podium üzerine, Prostyls düzeninde bir tapınak yapılmıştır. M.S.V.yüzyıldan sonra bu yapı küçük bir kiliseye çevrilmiş olup, günümüze yalnızca temelleri gelebilmiştir.
Gymnasion
Akropolün güney eteklerinde Helenistik dönemde yapılmıştır. Burada güreş, boks, disk, cirit atma, uzun atlama ve koşu çalışmalarının yapıldığı, aynı zamanda dil bilgisi, konuşma sanatı, matematik, coğrafya, felsefe ve müzik dersleri veriliyordu.
Agora ve Stoa’nın yanındaki Gymnasion M.S.II.yüzyılda yapılmıştır.
Batı’daki ikinci girişin döşemelerinin altında kayalara oyulmuş sarnıcı vardı. Plaistra (açık spor alanı) ve çevresini çeviren sütunların arkasında soyunma, yemek ve ders yapılan odalar sıralanmıştır. Palaistra’nın kuzey, güney ve batı kenarları sütunlarla, doğu kenarı da duvarla çevrilidir.
Gymnasion’un kuzey portiğinde yapılan kazılarda ortaya çıkan yazıtlardan M.Ö.I.yüzyılın sonunda yeniden yapıldığı öğrenilmiştir. Ayrıca M.S.VI. yüzyılda da Bizanslılar Gymnasion’un ortasına üç nefli, sekiz kenarlı bir apsisi olan kilise eklemişlerdir.
Bouleterion (Meclis Binası)
Assos’un bouleterion’u Agora’nın yanında 20.60x21.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı, ahşap çatılı tek katlı bir yapıdır. Agora’ya beş kapı ile açılan bouleterion’un içerisinde yapılan kazılarda dört taş sütun institu olarak bulunmuştur. Yapının oturma sıraları iyi bir durumda olmasına karşılık cephesinde dor üslubunda sütunların bulunduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Liman
Akropolün eteklerinin denizle birleştiği yerde liman bulunmaktadır. Batı nekropolünden ayrılan taş döşenmiş yoldan buraya ulaşılır.
XIX.yüzyılda yapılmış mendirek çevresinde antik mendireğin taşları görülmektedir.
Stoa
Önü sütunlu, üstü örtülü galerilerdir . Biri Agora’nın kuzeyinde, öbürü de güneyindedir. Kuzeydekinin İ.Ö. III. yüzyılın sonunda ya da II. yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. İki katlı, Dor üsluptadır.
Alt katta, sütunların arası dörtgen panolarla süslenmiştir. İkinci katın duvarında, tavanı oluşturan ağaç kütüklerin yerleştiği delikler görülebilmektedir. Aynı dönemden olan güney stoa, üç katlıydı. Orta katta 13 dükkan bulunuyordu. Alt katta ise sarnıç ve 13 hamam yer almaktaydı.
Nekropol
Assos’un iki nekropolü olduğu yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Batı ve Doğu nekropolü olarak nitelendirilen bu nekropollerden ilki batı kapısına giden taş yolun iki yanında sıralanmıştır. Roma Çağı’nda yapılan nekropoldeki mezarlar yontulmuş taş ve mermerlerin oluşturduğu bir panteon görünümündedir.M.S.II-III.yüzyıla tarihlendirilen bu mezar anıtlarının bazısı tek, bazısı da çift odalı ve üzerleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Burada Roma çağı aile mezarlarına da rastlanılmıştır. Mezarlar üzerindeki levhalarda ölenin ismi yazılmıştır. Bunların yanı sıra küp (pithos) ve amphora tipi mezarlara da rastlanmıştır.
M.Ö.VII. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu nekropolde gömü işlemi yapılmıştır.