BİZ V

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hayattaki küçük mutluluklar


    Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı

    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı Empty Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı

    Mesaj tarafından Çağatay Salı Ara. 02 2008, 06:29

    Allah'ı Arayış
    Akıl yoluyla edinilen bilginin insanı yanılgıya götürdüğü
    görüşü, verimsiz düşüncelere kapılmak hatasına düşme-
    mem noktasında bana yardımcı oldu. Gerçeğin bilgisinin an-
    cak yaşam yoluyla bulunabileceğine emin olmam, beni yaşa-
    mın doğruluğundan şüpheye çağırdı. Beni kurtuluşa götüren
    yol, ben merkezciliği kavramam ve yalnızca bunun gerçek ya-
    şam olduğunu anlamam olmuştu. Anladım ki, ben eğer haya-
    tı ve anlamını kavramak istiyorsam, bir asalak hayatı sürmek
    istemiyor ve gerçek yaşamı istiyorsam, gerçeklerin ayrımına
    varmış insanlığın ona verdiği anlamı kavradıktan sonra bu
    hayatla birleşmek ve onu incelemek zorundaydım.
    Tam o sıralarda başıma ilginç bir olay geldi. "Yaşamıma
    bir kurşunla mı yoksa bir ilmekle mi son vereyim?" diye dü-

    85



    Hz. Muhammed
    şündüğüm yıl, kalbim bahsettiğim bu düşünceler nedeniyle
    hüzünlü bir duyguyla dağlanıyordu. Eğer bu duyguya bir
    isim vermek gerekiyorsa "Allah arayışı" diyebilirim. Bunu
    en içten inancımla tekrarlıyorum: Bu Allah arayışı, düşün-
    ceyle değil duyguyla ilişkili bir arayıştı. Bu bir korku, bir ter-
    kedilmişlik, bir yalnızlık duygusuydu; evrenin orta yerinde,
    belli belirsiz bir yardım beklentisinin ve umudunun duygu-
    suydu. Allah'ın varlığını ispatlamanın olanaksız olduğuna
    iyice inanmışbm. Çünkü, Kant bunu ispatlamanın mümkün
    olmadığını ispatlamış ve ben de bunu anlamıştım. Yine de
    her şeye rağmen Allah'ı arıyor, onu bulacağımı umuyor-
    dum. Aradığım ve bulamadığım Allah'a, âdet olmuş bir dua
    ile yönelmekten de geri kalmıyordum. Bazen Kant'ın ve
    Schopenhauer'in seslendirdiği Allah'ın varlığının ispatlana-
    mazlığı hakkındaki gerçeklerini tartıp ölçüyor, bazen de bu
    gerçekleri çürütmeye çalışıyordum. Bunun sebebinin, mekân
    ve zaman gibi bir düşünce kategorisinin olmadığını düşünü-
    yordum. Eğer ben varsam, bunun bir sebebi Allah denen
    şeydi. Bu düşüncenin üstünde duruyor ve varlığımın bütün
    yetenekleriyle bu sebebin bilincine ermeye çalışıyordum.
    Ancak iradesine tâbi olduğumuz bir gücün var olduğunun
    bilincine ulaşır ulaşmaz, yaşamın imkânını hissettim. Fakat
    kendime sorular sormaya devam ettim: "Bu sebep, bu kuv-
    vet nedir? Onun hakkında ne düşünmeliyim ve Allah dedi-
    ğim şeye karşı nasıl davranmalıyım?" Sorduğum tüm bu so-
    ruların karşılığında, bilinen cevaplardan başka şey gelmedi
    aklıma: "O yaratandır, yaşatandır."
    Bu cevaplar beni hiç tatmin etmedi. Yaşamak için ihtiya-
    cım olan şeyi kaybettiğimi hissettim. Ruhumu bir korku sar-
    dı ve aradığım şeye dua etmeye başladım, ondan bana yar-
    dım etmesini diledim. Dua ettikçe bir şeyi çok açıkça anla-
    dım ki, o beni duymuyordu. Kalbim, Allah'ın olmayabilece-
    ği şüphesiyle dolmuştu. O anda yine dua ettim: "Efendim,
    bana acı, beni kurtar! Efendim, Allah'ım, bana yol göster!"

    86



    Tolstoy
    Fakat hiç kimse bana acımadı ve ben yaşamımın tamamen
    durduğunu hissettim.
    Çok farklı taraflardan bakarak hep şu sonuca varıyor-
    dum: Ben sebepsiz ve anlamsız olarak dünyaya gelmiş ola-
    mazdım. Kendimi benzer durumda hissettiğim gibi, yuva-
    dan düşmüş sırt üstü yatan bir yavru kuş da olamazdım.
    Hem öyle olsa bile, yuvadan düşmüş, sırt üstü yatan bir kuş-
    cağız yüksek çimenlerin arasında ötüyordu. Ötüyordum;
    çünkü annemin beni yüreğinin altında taşıdığını, ısıtıp besle-
    diğini, sevdiğini biliyorum. Nerede o anne? Ben eğer doğu-
    rulmuşsam, kim doğurmuştu beni? Birinin beni severek
    dünyaya getirdiğini kendimden saklayamam ki! Peki, bu bi-
    risi kim? Yine Allah.
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı Empty Geri: Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı

    Mesaj tarafından Çağatay Salı Ara. 02 2008, 06:35

    'Sebepsiz bu dünyaya gelemezdim'
    O, benim arayışımı biliyor, çaresizliğimi ve savaşımı da
    görüyordu. "O var!" dedim kendi kendime ve bunu kabul
    etmem yetti. O anda yaşam içimde kıpırdandı ve ben varlı-
    ğın imkânını, sevincini hissettim. Ancak kısa bir an sonra,
    Allah'ın varlığını kabullenmek düşüncesinden ona olan ilgi-
    yi aramaya geçtim. Karşımda yine üç değişik kılıkta kurtarıcı
    oğlunu bize gönderen yaratıcımız, Allah vardı. Bu dünyadan
    ve benden kopmuş olan Allah, bir buz parçası gibi gözleri-
    min önünde eriyip gitti ve sonunda yine bir hiçlik kaldı. Ya-
    şam pınarının yine kuruduğunu hissettim. Beni yine kuşku
    ve o kötü duygu sardı: Kendimi öldürmekten başka çıkar yol
    olmadığı duygusu. Fakat en kötüsü, bunu becerecek durum-
    da olmadığımı hissediyor olmamdı.
    Çok iyi hatırlıyorum, bahardı ve ormanda yalnızdım.
    Ormanın sesine kulak vermiştim. Dinliyor ve tek bir şeyi dü-
    şünüyordum. Zaten son üç yılda hep o tek ve aynı şeyi dü-
    şünmüştüm. Yine Allah'ı arıyordum.

    87



    Hz. Muhammed
    "Pekâlâ, Allah yok!" dedim kendi kendime. Benim hayal
    gücümün ürünü olmayıp da gerçek olan, yani hayatım gibi
    gerçek biri yok. Yok böyle biri ve hiçbir şey, hiçbir mucize
    böyle bir şeyi ispatlayamaz. Çünkü, mucizeler benim hayal
    gücümün ürünleri ve üstelik de mantığa aykırı. "Ya benim
    aradığım yaratıcı kavramı? Peki bu kavram nereden geli-
    yor?" diye sordum kendi kendime. Bu düşünceyle birlikte
    içimde yaşama sevinci dalgalanmaya başladı. Çevremdeki
    her şey yaşam gücü ve anlam kazandı. Fakat sevincim yine
    uzun sürmedi. Akıl işlemeye devam ediyordu: Bir yandan
    "Allah tasavvuru Allah değildir!" diyordum kendi kendime.
    Sonra da "Tasavvur, benim içimde cereyan eden bir şeydir.
    Yaratıcı tasavvuru benim içimde uyandırıp uyandıramadı-
    ğım bir şey. Ben onsuz hayatın olmayacağı bir şeyi arıyo-
    rum." diyordum. Şimdi içimdeki ve çevremdeki her şey yine
    ölüyordu ve ben yine kendimi öldürmek istiyordum.
    Sonunda kendimi inceledim ve içimde neler oluyor diye
    kendime baktım. Ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce olay ha-
    tırladım. Gördüm ki, ben yalnızca Allah'a inandığımda yaşı-
    yordum. Allah'ı düşünmem yetiyordu, o zaman hemen diri-
    liyordum. O'nu unuttuğum, O'na inanmadığım zamanlarda
    ise, yaşam da yok oluyordu. Yaşamın bu diriliş ve ölümleri
    neydi? Allah'ın varlığına inancı kaybettiğimde, sanki yaşam-
    la ilgili bağlarım da kopuyordu. Allah'ı bulmak konusunda
    az da olsa umudum olmasa, yaşamıma çoktan son verirdim.
    Fakat yaşıyordum. O'nu hissettiğim ve O'nu aradığım za-
    man yaşıyordum. Öyleyse, O vardır. O, O'nsuz yaşanmayan
    şeydir. Allah'ı bilmek ve yaşamak, bir ve aynı şeydir. Allah
    yaşamdır. Allah'ı arayarak yaşadığın takdirde, yaşam Al-
    lah'sız olmaz."
    Eskisinden çok daha güçlü bir şekilde içimdeki ve çev-
    remdeki her şey ışıldadı ve bu ışık yaşantımda beni bir daha
    hiç terk etmedi. Böylece intihardan kurtuldum, içimdeki bu
    değişimin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini dile getiremez-

    88



    Tolstoy
    dim. Nasıl içimdeki yaşama gücü farkına varmadan yavaş
    yavaş yok olmuş ve yaşamanın imkânsızlığının, durgunlu-
    ğunun ve intiharın gerekliliğin farkına varmışsam, aynı şe-
    kilde yaşama gücü yavaş yavaş içime geri dönmüştü. Bana
    geri dönen bu yaşam gücü yeni değil, yaşamımın ilk günle-
    rinde bana eşlik eden en eski güçtü. Her bakımdan en eski-
    ye, çocukluk ve gençlik yıllarımın görüşüne, yani beni mey-
    dana getiren ve benden bir şeyler isteyen iradeye inanmaya
    geri dönmüştüm. Yaşamımın tek ve başlıca amacının daha
    iyi bir insan ve bir iradeyle büyük bir uyum içinde olmak ol-
    duğu düşüncesine dönmüştüm. Bu iradenin ifadesini, ben-
    den saklı duran ve uzak bir geçmişte bütün insanlığı kendi
    düsturu hâline getiren şeyde bulacağım düşüncesine dön-
    müştüm. Yani kısacası, Allah'a inanmaya, ahlâkî bir mükem-
    melleşmeye ve yaşamın anlamını bahşeden geleneğe dön-
    müştüm. Yalnız bir şey farklıydı: O zaman bütün bunları bi-
    linçsizce kabulleniyordum; şimdi ise artık bu olmadan yaşa-
    yamayacağımın farkındaydım.
    Başımdan geçenleri şöyle ifade edebilirim: Ne zamandı
    bilmiyorum; neresi olduğunu bilmediğim bir sahilde beni bir
    kayığa oturttular ve sonra kayığı karşı kıyıya yönelttiler. Kü-
    rekleri elime verip beni yalnız bıraktılar. Küreklerle elimden
    geldiği kadar uğraştım ve ilerledim. Ancak ben açıldıkça be-
    ni o bilmediğim yere götüren akıntı da şiddetleniyordu.
    Ulaşmam gereken hedeften farkında olmadan uzaklaşıyor-
    dum. Etrafımda benim gibi akıntıya kapılan bir çok kürekçi-
    nin olduğunu gördüm. Bazıları durmadan kürek çekmeye
    devam ederken, bazıları küreklerini çoktan fırlatıp atmıştı.
    Koca kayıklar, dev gibi gemiler insanlarla doluydu. Bir kısmı
    akıntıya karşı çabalamaya devam ederken, bir kısmı kendini
    akıntıya bırakmıştı. Ben de bir yandan ilerleyip bir yandan
    da akıntının aşağılarında kalan yolcuların ardından bakar-
    ken, bana gösterilen yönü unuttum. Tam da akıntının orta-
    sında, aşağı doğru giden kayık ve gemilerin kalabalığında


    89


    Hz. Muhammed
    yönümü iyice kaybettim. Her yanımdan tayfalarının neşeli
    zafer çığlıkları attığı yelkenliler, gemiler ve kürekli kayıklar
    geçiyor, akıntının aşağılarına doğru giderlerken bana "Başka
    bir yön yok!" diye sesleniyorlardı. Ben de onlara inanıyor-
    dum ve onlarla birlikte ilerliyordum. Böylece çok uzaklara
    yol aldım. Öyle uzaklara gittim ki, ortasında yolumu şaşırdı-
    ğım hızlı akıntıların gürültüsünden başka ses duyamaz ol-
    dum ve kayıkların orada nasıl parçalandığını gördüm. Ve
    bütün bu gördüğüm, yaşadığım şeylerin dehşetinden olsa
    gerek, kendime geldim. Uzun süre, bana ne olduğunu anla-
    yamadım. Önümde yalnızca koşar adım yaklaştığım ve
    korktuğum yok oluşu görüyor, hiçbir yerde kurtuluş göremi-
    yordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O zaman ge-
    riye doğru baktım ve sayısız kayık gördüm. İnatla, büyük bir
    savaş vererek akıntıyı geçiyorlardı. O anda kıyıyı, kürekleri
    ve yönümü hatırladım. Geriye döndüm ve akıntıya ters yön-
    de, kıyıya doğru kürek çekmeğe başladım.
    Kıyı Allah'tı; yön gelenek, kürekler ise bana verilen öz-
    gürlüktü. Ve bunlar bana kıyıya ulaşmaya çabalayayım, Al-
    lah'la birleşeyim diye verilmişti.
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı Empty Geri: Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı

    Mesaj tarafından Çağatay Çarş. Ara. 03 2008, 03:52

    TOLSTOY A DEVAM



    Açık ve net olan bir gerçek vardı: "Yaşamın anlamını
    kavramak için her şeyden önce yaşamın anlamsız ve kötü ol-
    maması gerekiyordu." Ben ne diye uzun bir süre böyle apa-
    çık bir gerçeği görmeden dolaşmıştım, bilemiyorum. İnsan
    eğer insanlığın yaşamı hakkında düşünmek ve konuşmak is-
    terse, birkaç asalağın yaşamı üzerinde değil, insanlığın yaşa-
    mı üzerinde düşünmek ve konuşmak zorundadır. Bu gerçek
    2x2=4 gibi bir gerçektir. Bunu ben görememiştim. Çünkü
    2x2=4 olduğunu kabul etseydim, kendimin iyi olmadığını
    kabul etmek zorunda kalacaktım. Oysa kendimi iyi hisset-
    mek benim için 2x2=4'ten daha önemli ve daha gerekliydi.
    Ancak şimdi, iyi insanları sevmeye başladıktan ve kendimi
    nefrete lâyık bulduktan sonra, gerçeği kabul ediyordum. Be-
    nim için her şey artık açıklığa kavuşmuştu.
    Bir kuş uçtuğu, yem topladığı ve yuva kurduğu sürece
    yaşamını sürdürür. Kuşların bu yaşam çabalarını görünce
    onların duyduğu sevinçten sevinç duyuyorum. Keçi, tavşan,
    aslan; hepsi de beslenmek, çoğalmak ve yavrularını besle-
    mek zorunda oluşlarına imkân veren yaşam şartlarının için-
    de bulunmaktalar. Biliyorum ki, eğer onlar bunu yapıyorlar-
    sa mutludurlar ve yaşamları kendi yaşam kurgulan içinde
    tutarlı ve mantıklıdır. Peki, insan ne yapmak zorunda? O da
    yaşamın içinde tıpkı hayvanlar gibi mücadele etmek zoruN-
    da. Aralarında yalnızca bir fark var; eğer insan yaşamı tek
    başına alt etmek isterse mahvolur. İnsan, yaşamı sadece ken-
    disi için değil, herkes için alt etmek zorunda. Eğer bunu ya-
    pıyorsa mutludur, yaşamı da mantıklıdır.
    Peki, ya ben bugüne kadarki otuz yıllık bilinçli yaşamım
    süresince ne yaptım? Bırakın başkaları için mücadele etmeyi,
    kendim için bile mücadele etmedim. Bir asalak olarak yaşa-
    dım ve kendime "Yaşamanın amacı nedir?" diye her sordu-
    ğumda şu cevabı aldım: "Amaçsız!"
    Çağatay
    Çağatay
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1552
    Yaş : 49
    tecrübe değeri : 6689
    Kayıt tarihi : 03/04/08

    Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı Empty Geri: Tolstoy Ve ALLAH ı arayışı

    Mesaj tarafından Çağatay Çarş. Ara. 03 2008, 04:27

    Very Happy Tolstoy u okudukça karışıyor bu işler uzun ve süslü kelimelerin arasında bir çok anlam kayboluyor.Belirtmeliyimki nehir ve kayık hikayesini beğendim.Bir Tolstoy kadar olamam ama benimde kendime göre tespitlerim var.

    İnsan doğduğundan itibaren 4 ses ile arkadaşlık kuruyor.Çocukluktan,ergenliğe,yaşlılığa kadar bu sesleri her dakika her saniye duyuyor ve bu seslerden bazılarını kendine arkadaş ediniyor.Bu seslerin ne olduğunu hepimiz aslında gayet iyi biliyoruz.2 ses birbiri ile gayet iyi anlaşıyor bunlar nefis ve şeytan.Diğer ses insanlar ve dünya ile birebir girdiğimiz ilişkiler.4. seste ALLAH.

    Very Happy Şimdi bu sesleri bir insan nasıl ayırır hangi sesleri kendine arkadaş edinir bulmak önemli olan.Tolstoyda sesler nasıl karışmış Very Happy ben böyle görüyorum.

      Forum Saati Cuma Kas. 22 2024, 07:13